Planlama Dergisi - Planning: 31 (2)
Cilt: 31  Sayý: 2 - 2021
DIÐER (YARIÞMA, ARAÞTIRMA ÖZETLERI, ODA GÖRÜÞ VE DEÐERLENDIRMELERI)
1.
Ön Sayfalar
Frontmatters

Sayfalar I - V

EDITÖRYAL
2.
Editöryal
Editorial

Sayfa VI

DERLEME
3.
Çevresel Sürdürülebilirliðin Dünya ve Türkiye'deki Tarihine Dair Bir Ýnceleme
A Review of the Environmental Sustainability History of the World and Turkey
Ayþe Akbulut, Özlem Özçevik
doi: 10.14744/planlama.2021.42103  Sayfalar 141 - 150
Bu çalýþmada 20. yy’ýn ikinci yarýsý ile birlikte hayatýmýza giren sürdürülebilirlik kavramý ve onun en önemli bileþenlerinden olan çevresel sürdürülebilirlik olgusunun yakýn geçmiþine odaklanýlmaktadýr. Sürdürülebilir geliþme, nesillerarasý eþitlik prensibi ile kaynaklarýn kullanýmýnda ekonomi, toplum ve doða üçgeninde bir denge arayýþýnýn genel ifadesi olarak ilk defa 1987 yýlýnda uluslararasý olarak kabul görmüþtür. Bu tarihten sonra hem Türkiye hem de diðer dünya devletleri ortak gelecek kaygýsý ile çevresel sürdürülebilirlik alanýnda çeþitli anlaþmalar ve taahhütler vermiþlerdir. Çalýþmanýn amacý; bu süreçlerin nasýl ilerlediði ve sonuçta uygulamalarýn nasýl olduðunu incelemektir. Türkiye’nin gerek uluslararasý gerek ulusal ölçekteki sürdürülebilirlik geçmiþi dört döneme ayrýlarak incelenmiþtir. Dönemler; döneme hakim düþünce, ulusal döneme özgü özellikler, uluslararasý anlaþmalar, mevzuat düzenlemeleri, þehir planlama özellikleri ve planlama paradigmalarý baþlýklarýna göre incelenmiþtir. Günümüze kadar olan yaklaþýk 50 yýllýk yakýn tarihe mercek tutan bu çalýþma ile hem küresel hem de yerel hedeflere ulaþýlamadýðý görülmektedir. Gerçek sorunlar ve duyarlýlýk ile baþlayan sürecin moda ve söylemsel ifadelerle devam ettiði, uygulamada karþýlaþýlan sorunlardan izlenebilmiþtir. Kent planlamanýn temel hedeflerinden olan sürdürülebilir kentsel çevrenin de bir ideale dönüþtüðü görülmektedir. Dolayýsýyla 2010 yýlýndan itibaren yaþanan çevresel kriz sürecinde Türkiye’nin atacaðý adýmlarýn kent planlamanýn da geleceðini belirlemesi beklenmektedir.
This study focuses on the recent past of the concept of sustainability, and one of its most important components, environmental sustainability which included our lives in the second half of the 20th century. Sustainable development was recognized internationally for the first time in 1987 as a general expression of the search for a balance among economy, society, and nature in terms of the resources with the principle of intergenerational equality. After this date, both Turkey and many other nations of the world provided various agreements and commitments on environmental sustainability related to their concerns for the common future. In this context, the aim of the study is to review the progress and the results of these various approaches. Turkey’s history of environmental sustainability at both international and national levels has
been examined in four periods. Periods are examined according to dominant sentiment, national period-specific characteristics, international treaties, legislative regulations, urban planning characteristics, and planning paradigm titles. It is found that both global and local goals have not been achieved yet, by this study which scrutinizes the recent history with almost 50 years to the present. The process that started with real problems and sensitivity in the practice continued with fashion and discursive expressions in times. It is understood that the sustainable urban environment, one of the main goals of urban planning has also turned into an ideal. Therefore, the steps that will be taken by Turkey within the environmental crisis period which have been experienced since 2010 are also supposed to determine the future of urban planning.

4.
Endüstriyel-Kültürel Mirasýn Deðerlendirilmesi: Almanya Zollverein Maden Ocaðý Kompleksi Örneði
Evaluation of Industrial-Cultural Heritage: The Case of Zollverein Mine Complex in Germany
Yaren Þekerci, Ýlknur Akýner
doi: 10.14744/planlama.2021.03274  Sayfalar 151 - 163
18. yüzyýlda Britanya’da baþlayan sanayileþme, baþta Avrupa olmak üzere dünyanýn birçok yerine hýzla yayýlmýþtýr. Seri üretimle birlikte, insan gücünden makine gücüne geçilmiþ ve makinelerin üretim yaptýðý geniþ açýklýklý yeni mekan tipi olan endüstri yapýlarý inþa edilmeye baþlanmýþtýr. Seneler boyunca faaliyet gösteren bu yapýlar zamanla o alandaki doðal kaynaðýn yetersizliði, yapýnýn büyüklüðünün yetersiz kalmasý gibi nedenlerle terk edilmekte ve atýl durumda kalmaktadýr. Bu noktadan itibaren, bu yapýlarýn kaderi, fabrikanýn bulunduðu ülkenin yaklaþýmýna ve hassasiyetine baðlý olarak çizilmektedir. Faaliyet gösterdikleri dönemin bir kanýtý olan bu yapýlarýn korunup gelecek nesillere aktarýlmasý, fabrikanýn kurulduðu ve çalýþtýðý dönemin, kolektif hafýzada taze kalmasýný saðlamaktadýr. Mimari korumanýn bazý fonksiyonel yapýlarla sýnýrlý kaldýðý son yýllarda endüstri mirasý da korumanýn önemli bir alaný haline gelmiþtir. Endüstri mirasý koruma konusunda incelenen bazý ülkeler, diðerlerine örnek teþkil edecek kadar iyi çalýþmalara imza atmaktadýr. Bu konuda öne çýkan ülkelerden biri Almanya’dýr. Zollverein Maden Ocaðý Kompleksi, Almanya’nýn Ruhr Bölgesi’nde yer almaktadýr ve 1986’da kapatýlmasýnýn ardýndan atýl durumda kalmýþtýr. Bir dönemin endüstriyel yapýsýna tanýklýk eden kompleksi olabilecek en az müdahaleyle koruyabilmek ve tekrar topluma kazandýrabilmek adýna uzun yýllar süren yenileme çalýþmalarý yapýlmýþtýr. 2001’de UNESCO Dünya Miras Listesi’ne giren bu kompleks, sadece korunan yapýlarýyla deðil, komplekse sonradan dahil edilen yeni ve çaðdaþ ek yapýlarýyla da tüm dünyaya endüstriyel mirasýn deðerlendirilmesi adýna örnek olmaktadýr. Kentin kültürel ve endüstriyel geçmiþini yansýtan Maden Ocaðý Kompleksi, endüstriyel miras kapsamýnda bir vaka çalýþmasý olarak ele alýnmaktadýr. Araþtýrma kapsamýnda, Endüstriyel ve Kültürel Mirasýn önemli bir bileþeni olan ve kentin fiziksel geliþiminde etkin bir rol alan endüstri tesisleri incelenmiþtir. Mevcut endüstri mirasýnýn gelecek kuþaklara aktarýlmasý için koruma ve yeniden iþlevlendirme önerileri Zollverein proje örneði üzerinden etüt edilerek tartýþýlmaktadýr.
Industrialization, which started in Britain in the 18th century, spread rapidly to many parts of the world, especially Europe. With the mass production, the transition from human power to machine power has begun and industrial structures, which are the new type of space with large spans in which machines produce, have begun to be built. These structures, which have been operating for years, are abandoned and remain idle due to the inadequacy of the natural resource in the areas and the insufficient sizes of the structures. From this point on, the fate of these structures is drawn depending on the approach and sensitivity of the country where the factories are located. Preserving these structures, which are evidence of the period in which they operated, ensures that the period when the factory was founded and worked remains still in the collective memory. In recent years, when architectural conservation was limited to only a few types of structures, industrial heritage also became an important area of protection. Some countries gave attention to the industrial heritage conservation are examples for others. One of the prominent countries in this regard is Germany. The Zollverein Mine Complex is located in Germany's Ruhr Area and remained idle after its closure in 1986. Many years of renovation works have been carried out in order to preserve the complex, which witnessed the industrial structure of a period, with the least possible intervention and to reintegrate it into the society. This complex, which was included in the UNESCO World Heritage List in 2001, sets an good example for the whole world in terms of evaluating the industrial heritage, not only with its protected structures, but also with the new and contemporary structures added to the complex. The Mining Complex, which reflects the cultural and industrial history of the city, is handled as a case study within the scope of industrial heritage. Within the scope of the research, industrial facilities, which are the important components of the Industrial and Cultural Heritage and play active roles in the physical development of the city, were examined. Conservation and reuse proposals for transferring the existing industrial heritage to future generations are discussed and studied on the Zollverein project example.

5.
Millet Bahçelerinin Çeþitli Boyutlarý: Jane Jacobs Bu Projeye Ne Derdi?
Various aspects of public gardens: What would Jane Jacobs say for this project?
Meriç Kýrmýzý
doi: 10.14744/planlama.2021.87049  Sayfalar 164 - 169
Toplum olarak aðaçlara bakýþ açýmýzla ilgili ayrýþmýþ durumda olduðumuz ileri sürülebilir. Bir yanda doðal ekosistemlerin savunucularý, öte yanda aðacý deðersiz bir engel olarak gören bir bakýþ açýsý var. Bu toplumsal baðlamda, 2018’den bu yana kentlerimizin gündeminde olan millet bahçeleri projesi özellikle büyük kentlerdeki açýk-yeþil alan gereksinimi düþünüldüðünde olumlu bir giriþim gibi gözükse de, bu projenin tam olarak irdelenmesi gereken birçok boyutu söz konusudur. Bu yazýda millet bahçeleri konusu þimdiye kadar yapýlmýþ araþtýrmalara dayanarak, ekolojik, ekonomik, siyasal, simgesel-ideolojik ve toplumsal-kültürel boyutlarýyla deðerlendirilmektedir. Bu deðerlendirmenin ardýndan, Jane Jacobs’un Büyük Amerikan Kentlerinin Ölümü ve Yaþamý eserindeki özellikle, mahalle parklarýna iliþkin çözümlemelerinden yararlanarak, konunun planlama boyutu tartýþýlmaktadýr. Bu çalýþmada “Millet bahçelerine Jane Jacobs ne derdi?” sorusuna Jacobs’un adý geçen kitabýndan esinli yorum ve deðerlendirmeler yoluyla bir yanýt aranmaktadýr. Böylelikle, Türkiye kentlerinin gündemindeki millet bahçeleri konusu Jacobs’un geleneksel kentsel planlama anlayýþý karþýsýnda benimsediði ayný analitik tutumla sorunsallaþtýrýlmaktadýr.
It can be argued that as a society, we are in a divided situation with respect to our outlook on trees. On the one hand, there are the supporters of natural ecosystem, and on the other, a viewpoint that sees the tree as a worthless obstacle. In this societal context, although the public garden project that has been on the agenda of our cities since 2018 appears to be a positive attempt, considering the open and green space need in particularly large cities, this project has multiple aspects that should be examined thoroughly. In this paper, the topic of public gardens is evaluated based on previous research with its ecological, economic, political, symbolic-ideological, and socio-cultural dimensions. Following this evaluation, the topic’s planning dimension is discussed by drawing on Jane Jacobs’ analyses, particularly regarding neighbourhood parks
in her work, The Death and Life of Great American Cities. In this study, an answer to the question of “What would Jane Jacobs say for the public gardens?” is searched for through interpretations and evaluations, inspired by Jacobs’ aforementioned book. In this way, the topic of public gardens on the Turkish cities’ agenda is problematized with the same analytical attitude that Jacobs adopted against the traditional urban planning understanding.

ARAÞTIRMA MAKALESI
6.
Türkiye Kentlerinin Sürdürülebilir Yaþam Kalitesi Temel Bileþenlerinde Daðýlýmý ve Kümelenmesi
Distribution and Clustering of Turkish Cities on the Principle Components of Sustainable Quality of Life
Arzu Taylan Susan
doi: 10.14744/planlama.2020.48658  Sayfalar 170 - 190
Bu makale, Türkiye Düzey-3 bölgelerindeki yaþam kalitesini, nesnel ve öznel ölçütleri kullanarak, mekânsal boyutuyla deðerlendirmeyi, böylece sosyo-ekonomik kalkýnma ve kentleþme politikalarýna katký saðlamayý amaçlamaktadýr. Ekonomistlerin ve coðrafyacýlarýn kentlerde yaþam kalitesinin ölçülmesiyle ilgili tartýþmalarýný bölgesel geliþme ve sürdürülebilirlik baðlamýna taþýyan çalýþma, temel bileþen ve k-ortalamalar kümelenme analizlerini kullanmýþtýr. Bulgulara göre, Türkiye kentlerindeki yaþam kalitesi beþ bileþende ayrýþýrken, “Yaþam Standartlarý Yüksek”ve “Mutlu, Saðlýklý ve Güvenli”kentleþme bileþenleri temel ayýrt edici niteliktedir. Baþka bir deyiþle, ekonomik, fiziki ve sosyal altyapý yatýrýmlarýnýn fazla olmasý, her zaman mutluluk ve memnuniyet getirmemektedir. Bu bileþenlerle yapýlan kümelenme analizinde dört kent kümesi bulunmuþtur. Yaþam standartlarý en yüksek ve nispeten mutlu Küme-2 kentleri, ülkenin batýsýndaki büyükþehirler ve yakýnlarýndaki farklý büyüklükteki kentlerden oluþmaktadýr. Bunlarýn çevresindeki Kume-3 kentleri, Türkiye’nin en mutlu ve iyi-olma-halini en fazla saðlayan orta-küçük ölçekli kentlerdir. Yaþam standartlarý orta düzeyde olmasýna raðmen, en mutsuz olan Küme-1 kentleri, çoðunlukla ülkenin doðu ve güneydoðu bölgelerindeki büyük þehirlerdir. Genelde nesnel yaþam kalitesi düþük seviyede olmasýna raðmen daha mutlu Küme-4 kentleriyle komþudurlar. Bu sonuçlar, yaþam standartlarýnýn büyük þehirlerde merkezileþme ve çevrelerine olumlu yayýlma etkisine karþýn, öznel yaþam kalitesinin merkez-kaç etkisini göstermektedir. Büyük þehirler, kentleþmenin olumlu etkileri kadar negatif dýþsallýklarýný da deneyimledikleri için, öznel deðerler buralarda düþmekte komþularýnda ve uzaklaþtýkça artmaktadýr. Ancak, doðu ve güneydoðu bölgelerinde, olumlu etkiler azalýrken dýþsallýklarýn artmasý, güvenlik sorunuyla da ilgili görünmektedir.
This article aimed to evaluate the quality of life across the NUTS-3 regions in Turkey with spatial aspects regarding objective and subjective indicators so that to contribute into socio-economic development and urbanization policies. Bringing the discussion of economists and geographers in measuring urban quality of life into regional development and sustainability context, this study applied principal component and k-means cluster analysis. Accordingly, five components constitute urban life quality in Turkey. Most distinguishing components are urbanization with “Higher Life Standards” and urbanization as “Happy, Healthy and Secure”. That is, more economic, physical and social infrastructure investments seem always not to provide happiness and satisfaction. Based on these components, the cluster analysis revealed four city clusters. Cluster-2, which encompass greater cities and their neighbors with various scales in western Turkey, has the highest life standards
and obtains intermediately happy residents. Surrounding them, Cluster-3 includes medium-small scale cities, which are the happiest cities that satisfy well-being utmost. Despite medium-level life standards, Cluster-1 possesses unhappiest cities mostly in eastern and southeastern regions with greater population. In the same region, Cluster-4 cities are happier in spite of their lower level objective qualities. Based on results, higher objective life quality in greater cities addresses centralization and spillover effects, while lower subjective quality tends to be centrifugal. As greater cities experience both positive and negative influences of urbanization, the subjective evaluations decline in contrast to neighboring and more distant cities. Moreover, cities of eastern and southeastern regions seem to experience less positives and more externalities, which might be due to security problems.

7.
Kentsel kentsel alanýnýn büyümesinde kentsel saçaklanma ve nedenleri
Urban sprawl and its reasons in the growth process of Konya urban area
Hale Öncel, Mehmet Çaðlar Meþhur
doi: 10.14744/planlama.2021.04127  Sayfalar 191 - 207
Kentsel saçaklanma, 1950'lerden sonra dünyadaki pek çok kentte görülen bir büyüme biçimi olarak literatürde yer almaktadýr. Kentlerin çevresine doðru düþük yoðunlukta, sýçramalý bir kentsel büyüme biçimi olarak tariflenen saçaklanma, kentsel alanýn etkin kullanýlmamasýna ve
çevresel sorunlara neden olmaktadýr. Saçaklanmanýn ortaya çýkmasýnda artan nüfus en önemli sebebi oluþtursa da diðer etmenler de en
az nüfus artýþý kadar önem arz etmektedir. Genel olarak kabul gören sebepler, tüm dünyadaki kentlerin saçaklanma sürecindeki dinamikleri
açýklamaya niyet etmektedir. Ancak ülkelerin kendi içlerinde siyasal, yasal, kültürel yapýlarý, geliþmiþlik düzeyleri hatta kentleþme dinamikleri
kentsel saçaklanma sürecinde farklý etkiler oluþturmaktadýr. Dolayýsýyla her ülke için saçaklanmanýn ortaya çýkmasýnda etkili olan etmenlerin
deðerlendirilmesi, sürecin anlaþýlmasý ve çözüm önerilerinin geliþtirilebilmesi adýna hayati öneme sahiptir. Bu çalýþmanýn amacý, kentsel saçaklanmayla ilgili literatürde yer alan genel etmenleri ele almakla birlikte Türkiye’de saçaklanmayý ortaya çýkaran dinamikleri ve Konya kenti özelinde saçaklanmaya neden olan etmenleri ortaya koymaktýr. Konunun saha araþtýrmasý için kentsel saçaklanmanýn belirgin biçimde
yaþandýðý Konya kenti seçilmiþ ve uydu fotoðraflarýndan faydalanarak kentin makroformunun yýllar içerisindeki deðiþimi analiz edilmiþ, ayrýca
imar planlarý incelenerek planlama aracýlýðýyla kentin geliþimi üzerindeki etkileri de tespit edilmeye çalýþýlmýþtýr. Küresel anlamda tüm kentleri
etkileyen etmenlerin yanýnda Türkiye’de 1980’lerden sonra dünya ekonomisine eklemlenme ve liberal politikalar nedeniyle kentlerde büyük deðiþimler meydana gelmiþtir. Konya 1940’lardan itibaren planlý geliþen kentlerden biri olarak, konut ve planlama politikalarý anlamýnda önemli
kazanýmlara sahip olmuþtur. Son yýllarda ise kamu ve özel sermaye yatýrýmlarý kentin geliþiminde önemli bir rol oynamýþ ve Konya’ya özgü
‘planlamanýn kontrolünde’ gerçekleþen saçaklanmayý ortaya çýkarmýþtýr.
Urban sprawl takes place in the literature as a form of growth seen in almost all cities in the world after 1950s. Urban sprawl, which is defined as a low density, leapfrog development towards the periphery of cities, causes ineffective use of urban space and environmental problems.
lthough increasing population is the most important reason of urban sprawl, other factors are as important as population growth. Generally
ccepted reasons intend to explain dynamics of sprawl. However, the political, legal, cultural structures, level of development and even urbanization dynamics of the countries have different effects on the urban sprawl process. Therefore, evaluating the factors causes of the sprawl for each country is vital for understanding the process and developing solutions. The aim of this study, in addition to addressing the factors in the literature related to urban sprawl, is to evaluate sprawling dynamics in Turkey and to reveal the factors that cause sprawling in the city of Konya. In the field research, the city of Konya was selected and the changes in the macroform of the city over the years were analyzed using satellite photographs. In addition, the effects of planning on the development of the city were tried to identify by examining city plans. Along with the factors affecting all cities globally, Turkey also has experienced major changes in cities due to its incorporation into the world economy after 1980s and liberal policies. Konya, as one of the cities that expands in a planned manner since the 1940s, has had important implementations in terms of housing/planning policies. In recent years, public and private capital investments have played important role and caused a type of sprawl specific to Konya which took place under the 'control of planning'.

8.
Kentsel Dönüþümün Modern Bir Konut Alaný Üzerindeki Etkileri: Talimhane, Ýstanbul Örneði
Effects of Urban Transformation on a Modern Housing Area: Talimhane, Istanbul Example
Elifnaz Durusoy Özmen, Ebru Omay Polat
doi: 10.14744/planlama.2020.18291  Sayfalar 208 - 231
Ýstanbul, sahip olduðu tarihsel katmanlaþmanýn izleri ve bu izlerin birlikteliði sonucunda oluþan nitelikli kültürel birikimi sayesinde her daim zenginleþen bir metropol olmuþtur. 20. yüzyýlýn geliþiyle birlikte Ýstanbul’un çok katmanlý yapýsý dahilinde yer bulmaya baþlayan modern mimarlýk ürünleri de bu birikimin bir parçasýdýr. Ancak kültürel miras tanýmý altýnda yer bulmasýna raðmen tarihi çevreyi tahrip eden unsurlar olarak algýlanmalarý, modern mimarlýk mirasýnýn kentsel dönüþüme konu olarak kaybedilmesine sebep olmuþtur. Türkiye’nin modern mimarlýk mirasýnýn korunmasý problematiði de bu baðlamda alýnan yenileme, saðlýklaþtýrma, canlandýrma, yeniden yapým vb. gibi dönüþüm kararlarý sebebiyle farklý ölçeklerde tartýþýlan bir sorun olarak gündemdedir. Bu çalýþma, Ýstanbul’un 19. yüzyýl dokusu hâkimiyetinde olan Beyoðlu sýnýrlarý dahilinde 20. yüzyýlýn ilk yarýsýnda Taksim Meydaný komþuluðunda tasarlanarak hayata geçirilmiþ modernist bir proje olan Talimhane’yi konu almaktadýr. Makale kapsamýnda, geçmiþte Taksim Topçu Kýþlasý’nýn askeri talim yeri olarak kullanýlan kentsel bir boþluk tanýmlayan Talimhane’nin 1930’lu yýllarda bütüncül bir konut alaný olarak oluþumu ve 1940’lý yýllardaki geliþimi süreçleri özgün görsel belgelerle aktarýlmýþtýr. Ardýndan, alanýn 1950'lerden bu yana süregelen sosyal, fiziksel ve iþlevsel dönüþümü vurgulanmýþ, söz konusu dönüþüm mevcut durum analizleri yardýmýyla belgelenmiþtir. Kentsel dönüþümün modern mimarlýk mirasý üzerindeki etkilerini Talimhane örneði aracýlýðýyla eleþtirel bir þekilde tartýþan bu çalýþmanýn sonuç bölümü ise gerek Talimhane gerekse ülkemiz modern mimarlýk mirasýnýn korunmasý konusunda halen var olan potansiyellere vurgu yapmaktadýr.
Istanbul has always been a flourishing metropolis with regard to the qualified cultural accumulation resulting from the traces of its historical stratification and the combination of these traces. With the advent of the 20th century, the modern architectural products are also a part of this accumulation. However, despite being involved under the definition of cultural heritage, they are perceived as elements destroying the historical environment. This situation resulted in the loss of modern architectural heritage through the misinterpreted practices of urban transformation.
The protection of Turkey's modern architectural heritage is also on the agenda as a problematic issue discussed at different scales because of the transformation-oriented decisions. This study focuses on Talimhane, a modernist project designed and implemented in the first half of the 20th century. Within the scope of the article, Talimhane, which was an urban open space used as the military training place of Taksim Artillery Barracks in the past, is introduced with regards to its formation in the 1930s as a holistic residential area and its development in the 1940s.
Then, the social, physical and functional transformation of the area, which has been under evolution since the 1950s, is emphasized and this transformation is documented with the help of current situation analyses. The conclusion part, which critically evaluates the destructive impacts of urban transformation on the modern architectural heritage, aims to draw attention on the existing potentials in the preservation of modern architectural heritage not limited to Talimhane case.

9.
Sakin Þehir Markalaþmasýnýn Kentsel Mekâna Etkilerinin Ýncelenmesi: Sýðacýk Örneði
Analyzing the Impacts of Slow City Branding on Urban Space: The Case of Sýðacýk
Aysun Aygün, Dalya Hazar Kalonya, Görkem Gülhan
doi: 10.14744/planlama.2020.64325  Sayfalar 232 - 260
Sakin Þehir hareketi, kentlerin tanýnýrlýðýný artýrmak ve yerel sürdü-rülebilir kalkýnmayý saðlamak amacýyla 1999 yýlýnda Ýtalya’da ortaya çýkmýþtýr. Sakin Þehir unvaný günümüzde kentlerin tanýnýrlýðýnýn art-masý, turizmin geliþmesi, rekabet gücünün desteklenmesi için bir araç olarak kullanýlmaktadýr. Ancak artan tanýnýrlýk ve turist sayýsý, kentsel mekân ve arazi kullanýmýnda sakinlik felsefesiyle çeliþen de-ðiþimlere de sebebiyet verebilmektedir. Bu kentler göç, tarým alan-larý ve doðal alanlar üzerinde yapýlaþma, özgün kent dokusundan uzak yapýlaþmanýn yaygýnlaþmasý, turist sayýsýnýn artmasý, ulaþým ve altyapý eksikliði ve araç trafiðinin artmasý gibi tehditlerle de kar-þý karþýya kalmakta ve Sakin Þehir kriterlerinden uzaklaþmaktadýr. Dolayýsýyla Sakin Þehirler, baskýlarla mücadelede edebilmek için yol haritasýna ihtiyaç duymakta ve hayata geçmiþ olumsuz kentsel fa-aliyetler için de geriye dönük bir iyileþtirme paradigmasý yaratmak zorunda kalmaktadýr. Bu çalýþma, Türkiye’nin ilk Sakin Þehri olan Seferihisar’ýn Sýðacýk mahallesinde, artan tanýnýrlýðýn kentsel mekân üzerindeki etkilerini incelemektedir. Sakin Þehir unvanýndan sonra kentsel arazi kullanýmýnda meydana gelen deðiþiklikler yerel deðer-lerle iliþkilendirilerek, artan göç ve turizm baskýsý sakinlik felsefesi ve kriterleri kapsamýnda tartýþýlmaktadýr. Çalýþmada Sakin Þehir kriterleri ölçüt sistemiyle bir puanlama yapýlmýþtýr. Çalýþma, Sakin Þehir markasý ile kentlerin uluslararasý düzeyde tanýnýrlýðýnýn artma-sý sonucunda kentsel mekânda ortaya çýkan çeliþkileri ve tehditleri ortaya koyarak Sakin Þehir üyeliði süreçlerinin iyileþtirilmesini he-defleyen planlama yaklaþýmlarý önermektedir.
The Slow City movement, emerged in Italy in 1999, to increase the recognition of cities and ensure local sustainable development. The Slow City title is used as a tool for increasing the recognition of cities, development of tourism and boosting competitiveness. However, increasing recognition and the number of tourists can lead to changes in urban space and land use that contradict the slow philosophy. These cities are faced with threats such as migra-tion, construction on agricultural and natural areas, sprawl beyond the original urban pattern, increased number of tourists, lack of transportation and infrastructure and increasing vehicle traffic, culminating in departure from the Slow City criteria. Therefore, Slow Cities need a road map in order to combat these pressures and have to create a retrospective improvement paradigm to ad-dress the negative urban activities that have been implemented. This study investigates the impacts of increased recognition on urban space in Sýðacýk neighborhood of Seferihisar, which is the first Slow City of Turkey. Changes in urban land use following the acquisition of the Slow City title are analyzed in association with the local values and increasing migration and tourism pressure is discussed within the scope of slow philosophy and criteria. In the study, a scoring system was applied with slow city criteria. The study proposes planning approaches that aim to improve the Slow City affiliation processes by revealing the conflicts and threats that arise in urban space following increased international recognition of cities that are branded as a Slow City.

10.
Piyasa Koþullarýnda Kentsel Sit Kararýnýn Taþýnmaz Deðeri Üzerindeki Etkileri: Talas (Kayseri) Örneði
The Effects of Conservation Registration Status on Real Estate Market Values on Talas (Kayseri) Case
Ceyhan Yücel, Samet Sakal
doi: 10.14744/planlama.2021.33043  Sayfalar 261 - 279
Bir kentin mirasý otantik nitelikleri ile kent kültürü ve kimliðinin vazgeçilmez unsurlarýdýr. Koruma altýna alýnmýþ mirasýn toplum-sal ve kültürel deðerlerinin, ölçmeye ya da tartýþmaya yer býrak-madan kabul edilmesi beklenir. Diðer yandan, toplumun ortak kültürünün öðeleri olan bu deðerler, özel mülkiyet haklarýndan ötürü taþýnmaz piyasasýna konu olduklarýndan, kentsel geliþme dinamiklerinin ve imar koþullarýnýn da doðrudan etkisi altýnda kalmaktadýrlar. Bu açýdan toplumsal deðer ve ekonomik deðer arasýndaki iliþki kentsel koruma eyleminin amacýna ulaþmasýn-da önemli bir parametre haline gelmektedir. Korumada baþarýlý sonuçlara ulaþabilmek için mirasýn toplumsal ve kültürel deðeri üzerinde tüm aktörler arasýnda bir konsensüs zorunludur. An-cak, Ülkemizde gözlenen deneyimler dikkate alýndýðýnda koruma statüsü ve kararlarýnýn tarihi miras açýsýndan ekonomik anlam-da olumsuz bir algý yarattýðý görülmektedir. Bu çalýþmada Talas (Kayseri) kentsel sit alanýnýn içinde ve dýþýnda yer alan taþýnmaz-larýn 2012-2019 yýllarý arasýnda gösterdiði ekonomik deðer deði-þiminin karþýlaþtýrýlmasý amaçlamaktadýr. Sit alaný içinde bulunan ama üzerinde tescil kaydý bulunmayan taþýnmazlar ile kentsel sit alaný dýþýnda bulunan ve son dönemde hýzlý kentleþme göste-ren alanlarda bulunan taþýnmazlarýn deðerleri enflasyon, döviz ve hedonik konut fiyat endeksi oranlarý açýsýndan hesaplanmýþ ve karþýlaþtýrýlmýþtýr. Makalede Talas’ta kentleþme sürecinde yaþanan hýzlý rant dönüþümü ve kentsel sit alanýnda taþýnmaz deðerlerindeki gözlenen deðiþim, sermaye piyasasý koþullarýnda gerçekleþmiþ rakamlarý ile tartýþýlmýþtýr.
The heritage of a city is the essential element of urban cul-ture and identity with their authentic qualities. The social and cultural values of the registered heritage are expected to be agreed on without any consideration or argumentation. On the other hand, these values are under the direct influence of ur-ban development and construction sector because they, at the same time, are the economic properties together with own-ership rights. In this respect, the relationship between social value and economic value becomes an important parameter in achieving the goal of urban conservation action. In order to ob-tain successful results in conservation a consensus on the social and cultural value of the heritage is mandatory among all ac-tors. However, considering our experiences it is seen that the heritage registration and conservation status create a negative perception for historic buildings or areas in economic manner. This paper aims to compare the economic value changes of the real estates that are positioned inside and outside of the Talas (Kayseri) urban conservation area between 2012 and 2019. The plots that are not registered as heritage in urban conservation area and the plots take place in rapidly urbanised parts of Talas outside of the conservation area are valuated and compared ac-cording to inflation, euro and hedonic hosing price index ratios. The paper argues the rapid rent transformation experienced in urbanization process in Talas and changes in the values of real estates in urban conservation area by using the official figures realised in capital market conditions.

EDITÖRYAL
11.
Planlamanýn Yeþil Gündemi: Ýklim Deðiþikliði, Temiz Enerji, Çevreye Saygýlý Bir Gelecek
Green Agenda of Planning: Climate Change, Clean Energy and Future Respecting the Environment
Ayda Eraydýn, Tunga Köroðlu
doi: 10.14744/planlama.2021.46873  Sayfalar 280 - 287
Makale Özeti |Tam Metin PDF

ARAÞTIRMA MAKALESI
12.
Mekânsal Planlamada Deprem Riski ve Ýklim Krizini Birlikte Ele Almak
Addressing Earthquake Risk and Climate Crisis together in Spatial Planning
Ender Peker, Ezgi Orhan
doi: 10.14744/planlama.2021.41713  Sayfalar 288 - 301
Doðal ve insan eliyle üretilen tehditler karþýsýnda kentlerin ko-runmasýzlýðý giderek artmaktadýr. Bulunduklarý coðrafyaya göre kentlerimiz deprem, çýð, heyelan gibi doðal tehlikelerin yaný sýra iklim krizinin tetiklediði aþýrý yaðýþ, kentsel taþkýnlar, sýcak hava dalgalarý ve uzun kuraklýklara maruz kalmaktadýr. Bu durum, kentlerin geleceði için beþeri ve doðal sistemlerin bir arada ele alýnmasýný, ortak stratejiler geliþtirilmesini gerekli kýlmaktadýr. Ancak, Türkiye planlama pratiðinde, iklim deðiþikliði eylem planý ve deprem stratejisi eylem planý gibi mekânsal planlamayla doðru-dan iliþkili olan stratejik belgeler, çoðunlukla birbirinden baðýmsýz ve planlamadan kopuk olarak üretilmektedir. Bu çalýþma, dep-rem ve iklim konularýna duyarlý bir planlama yaklaþýmýnýn birlikte kurgulanmasý gerekliliðini savunmakta ve bu doðrultuda bütüncül bir planlama yaklaþýmý ortaya koymaktadýr. Bu amaçla, çalýþmada öncelikle, deprem ve iklim konularýnýn ülkemizdeki planlamaya iliþkin kanunlarda ve ulusal eylem planlarýnda nasýl yer bulduðu incelenmiþtir. Ardýndan, Mekânsal Planlar Yapým Yönetmeliði’yle tanýmlanan farklý ölçeklerdeki planlar için deprem ve iklim konu-larýnýn birlikte girdi yapabileceði alanlar tespit edilmiþtir. Buradan hareketle, bölge, kent, mahalle ve yapý ölçeklerinde deprem riski ve iklim krizine birlikte yanýt veren planlama stratejileri öneril-miþtir. Farklý stratejiler arasýndaki olasý sinerji ve çatýþma alanlarý tartýþýlmýþtýr. Çalýþmanýn, planlama alanýndaki karar vericiler ve uygulayýcýlar için mekânsal planlar yapým süreçleri içinde deprem ve iklim deðiþikliði kaynaklý afetler için bütüncül bir perspektif kazandýrmasý hedeflenmektedir.
Cities’ vulnerability to natural and man-made threats are ever increasing. Cities are under the threat of both natural disasters such as earthquakes, avalanches and landslides; and climate-driven challenges such as excessive precipitation, heatwaves and droughts. This calls for a need of handling natural and human systems together for the future of cities. However, climate and earthquake action plans which naturally present a direct link to spatial planning, are often produced separately in the Turkish planning practice. This study advocates that strategies for com-bating earthquake and climatic challenges should be harmonized together within the spatial planning system, and respectively, aims at presenting a holistic planning approach. For this purpose, the study first examines the ways in which disaster and climate issues are addressed in the current laws and national action plans. Then, in line with the ‘Regulation on the Preparation of Spatial Plans’, it examines the spatial planning scales with an aim of determining the potential areas in which disaster and climate issues could be planned together. Taking this as a point of departure, the paper presents a set of planning strategies responding to earthquake risk and climate crisis at regional, city, neighbourhood and build-ing scales. It discusses synergies and conflicts among these strat-egies at different scales. This study targets to develop a holistic perspective for earthquake and climate change induced disasters, for the decision-makers and practitioners operating in spatial planning processes.

13.
Ýklim Deðiþikliðine Uyumda Mekânsal Planlama ve Akýllý Yönetiþim Çerçevesinde Türkiye
Spatial Planning in the Climate Change Adaptation and Turkey in the Framework of Smart Governance
Gamze Kazancý, Azime Tezer
doi: 10.14744/planlama.2021.87487  Sayfalar 302 - 320
Bu makalenin amacý; kentlerde mekânsal planlamanýn iklim deði-þikliðine uyumda etkinliðini artýracak “akýllý yönetiþim” kapsamýnýn irdelenmesi ve Türkiye’de akýllý yönetiþimin mevcut durumunun tartýþýlmasýdýr. Öncelikle iklim deðiþikliðinin etkileri tanýmlanmýþ ve iki aþamalý literatür deðerlendirmesi yapýlmýþtýr. Birinci aþa-mada, iklim deðiþikliðine uyum ve mekansal planlama iliþkisinin anlaþýlabilmesi için iklim deðiþikliðine uyumun mekânsal planla-manýn hangi göstergeleri ile deðerlendirilebileceði irdelenmiþtir. Mekansal uyum politikalarý, yönetiþim modeli, uygulama düzeyi, aktörler ve teknolojinin rolü olmak üzere iklim deðiþikliðine me-kansal uyum için öne çýkan konular tespit edilmiþtir. Ýkinci aþama-da, öne çýkan konular üzerinden tekrar literatür deðerlendirilme-si yapýlmýþ ve akýllý yönetiþim kavramý elde edilmiþtir. Ardýndan, mekânsal planlamayý iliþkilendirecek þekilde akýllý yönetiþimin kapsamý üzerinden öne çýkan konulardan; Türkiye’de iklim deði-þikliðine mekansal uyumda akýllý yönetiþim yaklaþýmýnýn mekansal planlama ilkeleri, katýlým, yerel düzey ve teknoloji baðlamýnda kap-samý tartýþýlmýþtýr. Araþtýrma yöntemi olarak literatür üzerinden betimsel deðerlendirmelere olanak saðlayan “içerik analizi” yön-temi kullanýlmýþtýr. Araþtýrma sonucunda, yerel düzeyde mekan-sal planlama ilkeleri ve konuya iliþkin aktörler tanýmlanmýþ ancak teknoloji kullanýmý ile ilgili eksiklikler tespit edilmiþtir. Dolayýsýyla, Türkiye’de iklim deðiþikliðine mekânsal uyumda akýllý yönetiþimin potansiyel taþýdýðý ve geliþtirilmeye açýk olduðu saptanmýþ ancak yeterli kapsamlýlýða henüz ulaþmadýðý sonucuna varýlmýþtýr.
The aim of this article is to examine the smart governance in order to increase the effectiveness of spatial planning in cities, which are one of the domains of climate change, and to discuss the current situation of smart governance in Turkey within the framework of climate change adaptation. For the purpose; firstly, the effects of climate change were defined and a two-stage literature review was conducted. In the first stage, in order to understand the re-lationship between climate change adaptation and spatial planning the indicators by which spatial planning of adaptation to climate change can be evaluated were examined. The prominent issues for spatial adaptation to climate change have been identified as including spatial adaptation policies, governance model, implemen-tation level, participation and the role of technology. In the second stage, literature was reviewed again on the prominent issues and the smart governance was obtained in it. Then, the scope of the smart governance approach in spatial adaptation to climate change in Turkey was discussed through spatial planning principles, partici-pation, local level and technology. The "content analysis" method, which allows descriptive evaluations over the literature, was used as a research method. As a result, spatial planning principles and relevant actors were identified at the local level, but some defi-ciencies in the use of technology were determined. Therefore, it has been asserted that smart governance in spatial adaptation to climate change in Turkey has the potential and is open to develop-ment, but it has not yet reached sufficient scope.

14.
Ýklim Deðiþikliði Odaklý Politika Üretim ve Planlama Süreçlerinde Bilim-Politika Arayüzlerinin Yeri: Ýstanbul ve Ýzmir Kalkýnma Ajanslarý
The Science-Policy Interfaces in Climate Change-Related Policymaking and Planning Processes: Istanbul and Izmir Development Agencies
Mehmet Eroðlu, Aslý Öðüt Erbil
doi: 10.14744/planlama.2021.83798  Sayfalar 321 - 336
Bu çalýþma, iklim deðiþikliðine dair politika üretme ve planlama süreçlerinde, bilgi üreticiler ve politika yapýcýlar/plancýlarýn etki-leþim kurabilmeleri için oluþturulan bilim-politika arayüzlerine odaklanmaktadýr. Çalýþmada, iklim deðiþikliði tehdidine karþý etkin politikalar/planlar geliþtirebilmek için bilgi üreticiler ve politika yapýcýlar/plancýlarýn birlikte bilgi, politika ve aksiyon ürettikleri “ortak üretim temelli bilim-politika arayüzleri”nin kurulmasý ge-rektiði iddia edilmektedir. Araþtýrma iki ana bölümden oluþmakta-dýr. Öncelikle, “bilgi”, “bilimsel bilgi” ve “bilim-politika arayüzleri” kavramlarý baðlamýnda teorik çerçeve sunulmaktadýr. Sonrasýnda, bilim-politika arayüzlerinin pratikteki karþýlýðýný araþtýrmak üze-re, Ýstanbul Kalkýnma Ajansý (ÝSTKA) ve Ýzmir Kalkýnma Ajansý (ÝZKA)’nýn incelendiði vaka çalýþmasýnýn sonuçlarý tartýþýlmak-tadýr. Bu çalýþmada, ÝZKA’nýn iklim deðiþikliðini faaliyetlerinin merkezine yerleþtirip konuya dair etkin bilim-politika arayüzleri oluþturduðu, ÝSTKA’nýn ise iklim deðiþikliðini ancak diðer öncelik alanlarý içerisine bir “ortak yarar” olarak dahil ettiði ve iklim de-ðiþikliðine yönelik bilim-politika arayüzleri faaliyetlerinin ÝZKA’ya kýyasla yetersiz kaldýðý tespit edilmiþtir.
This study focuses on the science-policy interfaces established for knowledge producers and policymakers/planners to interact in policymaking and planning processes regarding climate change. The study claims that in order to develop effective policies/plans against the threat of climate change, it is necessary to create “co-production-based science-policy interfaces” in which knowledge producers and policymakers/planners produce knowledge, policy, and action together. The exploration is divided into two main parts. Primarily, the theoretical framework of the study in the con-text of the concepts of “knowledge”, “scientific knowledge”, and “science-policy interfaces” is presented. Afterward, to investigate the science-policy interfaces in practice, the results of the case study, which examines the Istanbul Development Agency (ISTKA) and the Izmir Development Agency (ÝZKA), are discussed. The findings of this study demonstrate that IZKA prioritizes climate change and creates effective science-policy interfaces regarding cli-mate change-related issues, whereas ISTKA regards climate change only as a “co-benefit” within the other priority areas of the agency and, at least compared to IZKA, its activities on climate change focused science-policy interfaces are passive and insufficient.

15.
Rüzgârdan Enerji Üretiminin Sosyo-Mekânsal Duyarlýlýk Alanlarý: Ýzmir Örneði
Socio-spatial Sensitivity Areas in Wind Energy Transition: The Case of Ýzmir
Baþak Demir, Anlý Ataöv
doi: 10.14744/planlama.2021.09226  Sayfalar 337 - 351
Artan nüfus, geliþen sanayi ve fosil yakýt temelli donanýma sa-hip günümüz yaþam koþullarý nedeniyle enerji ihtiyacý giderek artmaktadýr. Bu çerçevede enerji ihtiyacýna uzun vadeli çözüm arayýþýnda yenilenebilir enerji kaynaklarýna geçiþ ön plana çýk-makta; ancak zaman zaman bu süreçlerde toplum tepkisiyle karþýlaþýlmaktadýr. Bu çalýþma, önemli bir yenilenebilir kaynak olan rüzgâra odaklanarak; Türkiye’deki tesislerin beþte birinin ve yoðun toplum tepkisinin yer aldýðý Ýzmir baðlamýnda rüzgârdan enerji üretme sürecini toplumsal bir bakýþ açýsýyla deðerlendir-mektedir. Rüzgârdan enerji üretiminin toplumsal algýda yer eden doðal çevre ve ekonomik yaþam (tarým, hayvancýlýk), duyusal (görüntü bütünlüðüne etki, gürültü), saðlýk (insan saðlýðýna etki), teknolojik (manyetik alan ve türbin sayýsý) alanlardaki duyarlýlýk-larý tespit edilerek, bireysel ve kolektif algýyý temsil eden görüþler ortaya koyulmaktadýr. Bulgular toplumsal duyarlýlýðýn geçerliliðini göstermektedir; bununla birlikte ifade edilen konularý sorun ola-rak görmeyen bir görüþün de olduðu görülmektedir. Bu durum, etkinin olmadýðý düþüncesi ile ya da baþkalarýndan duyduðuna da-yanarak duyarlýlýk deðerlendirmesi yapýldýðý olasýlýðýný da günde-me getirmektedir. Çalýþmanýn bulgularý Ýzmir baðlamýnda, sayýca giderek artan rüzgâr tesislerinin toplumda rüzgâr enerjisi konu-sunda bir “doygunluk” oluþturduðunu; tesislerin yer seçiminde doða ve insan faaliyetlerinin gerçekleþtiði alanlara olan “mesafe” koþulunun belirlenmesi ve buna paralel olarak tesislerin belli bir alanda yoðunlaþmasý ile geliþen kümülatif etkinin de dikkate alýn-masý gerektiðini ortaya koymaktadýr. Ayrýca bu süreçlerde halkýn yer almasý gerekliliði ve bilgilenme ihtiyacý açýkça görülmektedir.
Growing energy need is obvious considering the increasing pop-ulation, industrial development, together with today's fossil fuel based living conditions. Within this framework renewable energy transition is inevitable in search for a long-term solution to this growing energy need. However, several public oppositions are en-countered during such transition processes. This study focuses on the wind energy - an important source of renewable energy - in case of Ýzmir which is the leading city in Turkey in terms of number of wind farms as well as intensive public oppositions. Study reveals social sensitivity areas of wind energy production regarding natu-ral environment and economic life (agriculture, animal husbandry), sensory (effect on visual integrity, noise), health (effect on human health), technological (magnetic field and turbine number) issues. The study reveals individual and collective perceptions about the sensitivity areas, on the other hand, there is an opinion that does not consider the expressed issues as a problem. The findings show the validity of social sensitivity, but also raise the possibility of making sensitivity assessment based on the thought that there is no such thing or what he heard from others. According to the findings of the study, increasing number of wind farms within the context of Ýzmir creates a “saturation” among the society about wind energy. In this respect, “minimum distance” criteria should be determined for the wind farm site selection to the areas where nature and human activities take place. “Cumulative effect” caused by the concentration of wind farms in a certain area should also be taken into consideration. Finally, public participation during these processes and being informed is urgent.

LookUs & Online Makale