Kimliğin (yeniden) oluşumu, günlük hayatın tüm mekânlarında gerçekleşmektedir. Dolayısıyla mekânlar sosyo-kültürel dinamiklerin sürekli olarak yeniden müzakere edilmesi ile yapılandırılmalıdır. Ancak Türkiye’de bazı gruplar ötekileştirilmektedir. Ötekileştirilen gruplardan biri olarak LGBTT (lezbiyen, gey, biseksüel, transeksüel ve travesti) bireylerin de mekânları planlı olarak üretilmemektedir. Bu durumun nedeni, planlamanın kendisinin “heteroseksist bir proje” (Frisch, 2002: 254) olmasının yanı sıra Türkiye’nin toplumsal cinsiyetinin erkek olmasıdır. Türkiye’de toplumun sadece kadınlardan ve erkeklerden oluştuğunu görmek isteyen bir anlayış bulunduğundan, LGBTT bireyleri de kapsayan ve onlara yönelik mekânları sunan bir kenti oluşturmak zor görünmektedir. Bu nedenle, cinsiyet dinamikleri planlamanın veri alanına girememektedir. Oysaki mekânın ve kentin toplumsal süreçlerden ve beşeri pratiklerden bağımsız ele alınamayacak bir olgu olması onun cinsiyet ve cinsel kimlikler temelinde yeniden düşünülmesini ve tanımlanmasını zorunlu kılar. Makale, tamamlanmış bir projenin sonuçlarından birini yeni bir çalışma konusu olarak ele almıştır. Bu kapsamda makale, İzmir’de LGBTT bireylerin buluşma noktaları bilgisini temel veri alarak, bunların ortak ve ayrışan özellikleri üzerinden LGBTT bireylerin kent içerisinde dolaşırken ne tür yerleri seçtiğini ortaya koymakta ve dolayısıyla LGBTT bireyleri de kapsayan kentin nasıl olması gerektiğini değerlendirmeye çalışmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kent, kentin ortaklığı; kimlik; LGBTT, mekân; planlama.