Journal of Planning - Planning: 32 (1)
Volume: 32  Issue: 1 - 2022
OTHERS
1.Frontmatters

Pages I - V

EDITORIAL
2.Editorial

Page VI

OPINION LETTER
3.Two Recommendations for Paradigm Change in Turkey’s Parking Policy
Metin Şenbil, Emine Yetişkul Şenbil
doi: 10.14744/planlama.2022.21548  Pages 1 - 4
Abstract |Full Text PDF

REVIEW
4.A Form-Based Perspective Towards Urban Sociality
Guzin Yeliz Kahya
doi: 10.14744/planlama.2021.77699  Pages 5 - 12
Mekânın iletişime ve etkileşime izin veren yapılanışı, (b) Mekandaki hareket ve karşılaşma koordinasyonu, (c) Bireylerin çevresel farkındalıkları ve mekânsal deneyim duyumları gibi kentsel mekânın sosyabilitesi dair bilgi veren birçok durum, kentlerin fiziksel koşullarından ayrı düşünülemeyecek biçimlerle ilintilidir. Kentin maddeselliğinin sosyal ilişki örüntüleri üzerindeki olası etkileri düşünüldüğünde, sosyalliğin halleri ile kentsel mekan arasındaki dolayımlı ilişkisellik meselesinin, mekânsal olmayan iletişim ve sosyal etkileşim yolları aracılığı ile hızla dönüşen günümüz kent yaşamı bağlamında yeniden tahlil edilmesi gerekmektedir. Bu makalede, biçim kavramı merkeze yerleştirilerek, kentsel mekan ile sosyalliğin faklı halleri arasında ilişki kuran bir bakış açısı oluşturmak amaçlanır. Bunu yaparken ritim ve gündelik hayat ilişkisine dair geliştirilen kaynaklara başvurarak; mekanın maddeselliği işlevi ve kullanımının ortaya koyduğu incelikli ve karmaşık biçimsel örüntülere dikkat göstermeyi dener. Dolayısıyla, bu makalenin temel motivasyonu kentin maddeselliği ve sosyal formlar arasındaki etkileşimi görünür kılan biçim odaklı teorik perspektifi kentsel çalışmalar alanında genişletmektir; ikincisi, kentsel mekanın incelemesinde mekanın fiziksel koşullarının sosyallik durumları üzerindeki olanak ve kısıtlılıklarını beraber kavramaya izin veren bir yöntem önermektir.
The conditions of urban sociability, such as (a) increase in communication and interaction (b) easiness of mobility coordination and encounters (c) increase in users’ urban awareness and experiences are closely related to the forms that are shaped within physical conditions of urban environments. Considering the formational and integrative effects of materiality of urban space on generation of social forms, it is necessary to re-think the mediated relationship between urban space and textures of urban sociality in the contexts of changes brought to contemporary city life by aspatial forms of communication and social interactions. This article presents a perspective and a methodological starting point through putting the concept of form in the context of dynamic relationship between urban space and different stances of everyday life. In doing so, the ideas on everyday life and rhythm are engaged at various levels in this article to highlight the forms of complex and intricate relationships between materiality of urban space, its function and its use. Meanwhile, the main motivation of the article is expand the usual definition of form within urban studies; and second, to develop a method for analyzing any given urban space simultaneously enables and constrains the constituents of its physical condition.

5.Participation against Populism: Participatory Design Approaches in Residential Areas in the Context of Social Sustainability
Berkay Oskay, Ömür Barkul
doi: 10.14744/planlama.2022.01033  Pages 13 - 23
Toplumun çeşitlenen ihtiyaç ve isteklerinin, ilerleme ve iyileştirme hedeflerinin karşılanması bakımından nicel ve nitel çok katmanlı ilkeleri içeren sosyal sürdürülebilirliğin sağlanmasında, tüm toplumsal kesimleri içeren katılım ilkesi önemli rol oynar. Mimarlık ve planlama disiplinleri açısından, herkes için yaşanabilir konut ve çevrelerin oluşumunda, katılımcı planlama ve katılımcı tasarım pratiklerine yönelik araştırmalar son yıllarda yeniden ön plana çıkmaktadır. Liberal demokrasilerin sürüklendiği temsil krizine karşı 1960’lardan itibaren yükseliş gösteren katılımcı tasarım ve planlama uygulamaları, zaman içinde neoliberal politikaların belirleyici hale gelmesiyle hızını yitirmiş ve sermaye hareketleri kent mekânını belirleyen en önemli unsur haline gelerek halkları yaşam alanları hakkında söz sahibi olamayan, kaderine razı topluluklara indirgemiştir. 2000’li yıllardan günümüze ise dönemin yaygın iklimini belirleyen illiberal popülist eğilimlerin yükselişine karşı tüm dünyada ve ülkemizde de sıkça görülen kentsel muhalefet hareketlerinin ortak taleplerinin “katılım” ilkesi çerçevesinde örgütlendiği görülmektedir. Bu bağlamda, öncelikli olarak çalışmanın çıkış noktasını oluşturan kuramsal arka planda, sosyal sürdürülebilirliğin inşasında katılım ilkesinin rolü ve günümüzde yaygınlaşan popülist eğilimlere karşı katılımcı mekanizmaların önemi tartışmaya açılmaktadır. Sonrasında, planlamada ve konut alanlarında katılımcı tasarım ilkeleri, araçları ve katılım yöntemleri üzerinden betimleyici bir çerçeve çizilmektedir. Çalışmanın özgün yanı, güncel bir konuyu ele alan betimleyici bir çerçeve sunmasıdır. Böylece, günümüzde yeniden yükselişe geçen katılım yazınına katkı sunması hedeflenmektedir.
The principle of participation has an important role in maintaining social sustainability. In recent years, debates on participatory planning and participatory design practices have come to the fore in the creation of liveable environments for everyone in terms of architecture and planning disciplines. Participatory design and planning practices, which have risen against the representation crisis driven in liberal democracies since the 1960s, have lost momentum while the neoliberal doctrines have become determinant over time, and capital flows have become the most important factor that determines the urban space, and reduced the societies to the communities who cannot have a say on their environments. It is seen that the common demands of urban opposition movements, which are spreading around the world and in Turkey, against the rise of illiberal populist tendencies that have determined the widespread climate of the period since the 2000s, have been organized within the framework of the principle of "participation". In this study, we discussed the role of the principle of participation in the construction of social sustainability and the importance of participatory mechanisms against the populist tendencies today in the theoretical background that constitutes the starting point of the study. Afterwards, we examined the participatory design principles, tools and participation typologies in planning and housing areas according to this framework. The unique aspect of the study is that it presents a descriptive framework that evaluates a current question. Thus, it is aimed to contribute to the participation literature, which is on the rise again in the immediate present.

6.Insurgent Planning: A New Planning Theory for Developing Countries
Pelin Albayrak Fakıoğlu
doi: 10.14744/planlama.2021.93270  Pages 24 - 37
1970’lerin sonundan itibaren artan neoliberalizm görüşü ve ülkelerin liberal politikaları terk edip neoliberal politikalara ağırlık vermesi, özellikle gelişmekte olan ve henüz insan hakları konusunda yeterli düzeye ulaşamamış üçüncü dünya ülkelerinin demokratikleşme sürecine ket vurmuştur. Gelişmekte olan üçüncü dünya ülkelerinde kapitalin gücünün artması ile ülkedeki insan hakları göz ardı edilmeye başlanmış; sömürge döneminde güdülen eşitsiz ve sert politikalar bu sefer de sosyoekonomik ve sosyokültürel yönden geri planda bırakılmış halk üzerinde uygulanmaya başlamıştır. Direnişçi planlama, ezilen halkın otoriteye karşı durarak, bu eşitsiz ve sert uygulamalara direniş göstermesini ve halkın belirli yasal boşluklardan da yararlanarak kendini planlamanın bir parçası haline getirmesini savunan bir planlama teorisidir, yani bu kuram ile birey yaşadığı alanda herhangi bir aracıya ihtiyaç duymadan birebir söz sahibidir. Makale kapsamında özellikle Dünya Bankası’nın Küresel Güney olarak adlandırdığı bölgelerde gelişen bu kuram detaylı bir şekilde irdelenecek; ikinci kısımda ise Dominik Cumhuriyeti, Güney Afrika Cumhuriyeti ve İsrail’deki direnişçi planlama uygulamaları olarak görülen Los Platanitos, Western Cape ve İsrail Bedevileri örnekleri hazırlanan tablolar yardımıyla özetlenecektir. Son aşamada, direnişin örgütleşme düzeyi, sürecin başarı/başarısızlık durumu ve otoriter rejimin duruşu parametreleri üzerinden kuram çıktıları araştırılarak farklı coğrafyalarda kuramın işleyişi ve kuramı etkileyen unsurlar üzerine bir tartışma ortamı oluşturularak planlama dünyasında yeni bir kuramın ne kadar mümkün olduğu tartışılacaktır.
The rise of neoliberalism that began at the end of 1970s and the countries’ abandonment of liberal policies for neoliberal policies; hindered in particular the democratization process of Third World countries that were developing and lacked in human rights. With the increase of capital’s power in developing Third World countries, human rights were becoming ignored, the unfair and harsh policies administered during the colonial ages were now being conducted on people that were socioeconomically and socioculturally left behind. Insurgent planning is a planning theory that advocates oppressed people to stand against authority by resisting harsh practices and using legal loopholes to make themselves part of the planning process; meaning that with this concept, individuals have a voice in the places they live, without any intermediaries. Within this article, this developing theory will be thoroughly investigated, particularly in regions defined by the World Bank as the Global South. In the second part, cases like Los Platanitos, Western Cape and Negev Bedouins that are seen as insurgent planning practices in their respective countries Dominican Republic, Republic of South Africa and Israel; will be compiled in table format. To conclude, the outputs of the theory using the parameters: the organization level of the resistance, the success status of the process and the stance of the authoritarian regime; will be examined, and a groundwork for discussing the practice of the theory in other places and the factors affecting the theory will be provided to ultimately discuss if a new theory in planning is possible.

RESEARCH ARTICLE
7.Plato's Space Concept "Chora" in Julia Kristeva
Pınar Yurdadön
doi: 10.14744/planlama.2021.03360  Pages 38 - 46
Çağdaş feminist edebiyat eleştirisinin önde gelen isimlerinden dilbilimci ve psikanalist Julia Kristeva, kendi özgün yaklaşımını inşa ederken Platon’un mekânsala ilişkin kavramı choradan fazlasıyla faydalanmıştır. Ortaya koyduğu bağlam esasta 1970’lere kadar giden ve 1980 sonrası dönemde ivme kazanan Mekânsal Dönüş (Spatial Turn) sürecinin belki de en az dikkat çeken ancak en belirgin ve yaratıcı örneklerinden biri olarak değerlendirilebilir. Buradan hareketle çalışmanın temel amacı, Kristeva’nın hangi motivasyonla chora kavramına yöneldiği, neden bu kavram ile analoji yaptığı ve kendi alanı ile coğrafya arasında kurduğu bu iletişimi mekânsal dönüşün bir boyutu olarak anlamlandırmaya çalışmaktır. Bu kapsamda, öncelikle Platon’un mekânsal mecazı chora kavramı üzerinde durulmakta, ardından Kristeva’nın edebiyat eleştirisi ve psiko-analitik bağlama içkin çok yönlü düşünü mekân odağında irdelenmektedir. Çalışma mekânın nasıl dili/edebiyatı, psiko-analitik içerimi, feminist bağlamı düşünmenin bir tarzı olarak geliştiğine yönelik yapılan çıkarsama ile sonlanmakta olup, feminist eleştiri, edebiyat çalışmaları, psiko-analitik çerçeve ile ilişkilenmekle birlikte esasta yeni ve farklı bir coğrafi perspektifin nasıl üretilebileceğini sorgulamaktadır. Mekân kavramının imkânları, yapısal inşacı bir yaklaşım ve tarihsel-coğrafya perspektifiyle aranırken, Kristeva’nın kendi çalışmaları ve konuya yönelik yazılmış ikincil metinlere dayalı nitel-yorumlayıcı bir araştırma deseni benimsenmiştir. Sonuç olarak, Kristeva’nın anne bedeniyle bütünleşen şiirsel dilin çocuğun dil gelişiminde etkili olduğu yönündeki izahatının, o zamana kadarki fallusçu bakışın anneliğe “oryantalist” yaklaşım olarak da ifade edilebilecek çehresini yerle bir ettiği, başlıca desteğini ise mekânsal bir metafordan, maternal bulunup tarihsel dikotomiler varlığında öteki ile buluşturulan, örtüklenen çoklu ses ve anlamların heterotopik uğrağı, kitonyen choradan aldığı vargısına ulaşılmaktadır.
A leading feminist literary critic, linguist and psychoanalyst, Julia Kristeva has considerably benefited from Plato’s space related term chora to construct her own approach. The work she created is one of the most salient of the all produced with reference to Spatial Turn process dating back to 1970s and boomed after 1980s. As to this importance, the purposes of this paper are to show the motivation behind Kristeva’s use of the term chora, with and for what she associates this term and finally how her manipulation of her subject area into geography contributes to spatial turn process. To this end, first Plato’s use of the term chora will be analyzed and then Kristeva’s multifaceted literary and psychoanalytic approach will be scrutinized with reference to space notion. As a final conclusion, how space turns into a language with which we think on language/literature, psychoanalytical content and feminist criticism will be stated to concretize possible ways of creating a different geographical perspective. The prospects of the term space have been worked on with a structural constructivist approach and a historical geography perspective. As for Kristeva’s own works and secondary sources on her works a qualitative text-hermeneutic method has been adopted. All in all, it has been concluded that Kristeva’s notion that the poetic language coalesced with mother’s body contributes to child’s language drastically refuted long lasting alleged phallocentric and somehow orientalist notions of motherhood, and it has been stressed that the chthonian chora as a geographical metaphor, as a heterotopic latent haunt of multiple voices and meanings is at the center of all these discussions.

8.An Evaluation on Planning Legislation Following the 1999 Earthquakes
Ezgi Orhan
doi: 10.14744/planlama.2021.48569  Pages 47 - 56
Ülkenin nüfusu en yüksek, en kentleşmiş ve sanayileşmiş bölgesi olan Marmara Bölgesi’nde yaşanan 1999 Depremlerinin ardından geniş ölçekli iyileştirme çalışmaları başlatılmış, merkezi ve yerel yönetimlerin yanı sıra pek çok kurum ve sivil toplum bu çalışmaların parçası haline gelmiştir. Ancak, 1999 Depremlerinin yıkıcı etkileri karşısında afet politikalarını yönlendiren yasal çerçevenin kısıtlılığı anlaşıldığından bu alanda önemli adımlar atılmıştır. Öte yandan, uluslararası düzeyde risk yönetimini benimseyen bir yaklaşım gelişmesi, ülkeleri afet yönetimlerini biçimlendiren politikalarını ve yasal düzenlemelerini gözden geçirmeleri gerekliliğini tetiklemiştir. Bu ihtiyaçtan hareketle çalışma, ülkemizdeki afet politikalarını şekillendiren mevzuatı ve süreç içindeki değişimlerini mekansal planlamayı nasıl yönlendirdiğini incelemektedir. Risk azaltma amacıyla son 20 yılda kentsel planlama mevzuatına eklenen yasal düzenlemelerin neler olduğu, amaç ve kapsamları ele alınmıştır. Bu doğrultuda, 5393 sayılı “Belediye Yasası”nın 73. Maddesi, 5366 sayılı “Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun”, 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” ve 3194 Sayılı “İmar Kanununun Geçici 16. Maddesi (İmar Barışı)” kentsel riskleri azaltma politikalarını biçimlendiren ana düzenlemeler olup, çalışma kapsamında değerlendirilmiştir. Bu çalışma, yıkım gören alanların iyileştirilmesinin yanı sıra kentsel riskleri azaltma amacıyla oluşturulan yasal düzenlemelerin uygulanmasına ilişkin sorunlar ve eleştirileri ortaya koymaktadır.
Following the 1999 Earthquakes stricken Marmara Region, as the most populated, urbanized and industrialized region of the country, large-scale recovery efforts have been initiated; and in addition to central and local administrations, many institutions and civil societies have become the part of these studies. However, in the face of the devastating effects of the 1999 Earthquakes, significant steps have been taken in legal framework due to its limitedness in guiding disaster policies. Besides, development of the risk management approach at the international level has triggered countries to review their policies and legal regulations shaping their disaster management. Based on this need, the study examines the legislation that shapes the disaster policies and guides spatial planning in our country and its change in the meantime. The legal regulations that have been added to the urban planning legislation in the last 20 years for the purpose of risk mitigation have been discussed. To this end, Article 73 of the “Municipality Law” (no. 5393), “Law on Conservation of Deteriorating Historic and Cultural Property through Renewal and Re-use” (no. 5366), “Law on the Transformation of Areas at Disaster Risk” (no. 6306), and Temporary Article 16 of Development Law (no. 3194) (Peace of Reconstruction) are determined as the main regulation shaping policies for reducing urban risks, and evaluated within the scope of the study. Therefore, this study puts forward the problems and criticisms regarding the implementation of legal arrangements established for the purpose of mitigating urban risks as well as recovery of the disaster-prone areas.

9.The Effect of Changes in Coastal Law on Land Use Change in Coastal Settlements: Kuşadası Center Case
Rana Başak Serim, Neslihan Karataş, Ayşegül Altınörs Çırak, Neriman Yörür, Sibel Ecemis Kılıç
doi: 10.14744/planlama.2021.98598  Pages 57 - 76
Kıyılar toplum için sunduğu kullanım olanakları kapsamında hep çekici alanlar olmuş; kıyılardaki doğal kaynaklar, kıyı bölgelerinin ve ülkenin, ekonomik ve sosyal açıdan kalkınmasında önemli roller üstlenmiştir. Kıyı alanları açısından zengin bir ülke olan Türkiye’de ise bu önemli bölgeleri korumaya ve planlamaya ilişkin mevzuat; doğru arazi kullanım kararlarını belirleme, toplumun yaşam kalitesini artıran düzenlemeleri ortaya koyma ve sürdürülebilir gelişmeyi sağlama adına yeterli olamamıştır. Bu çalışma Türkiye’de kıyıların planlanması sorununu önde gelen kıyı yerleşmelerinden biri olan Aydın İli Kuşadası İlçesi kıyıları üzerinden ele almıştır. Kuşadası kıyılarındaki arazi kullanım değişimleri ve planlama süreçleri araştırılıp, karşılaştırmalı olarak değerlendirilerek kıyı kullanımı dönemler içerisinde analiz edilmiştir. Kuşadası kıyılarına yönelik mekânsal inceleme sonuçları Türkiye mevzuatındaki değişim süreçleri çerçevesinde değerlendirilmiş ve kıyı planlamasına yönelik sorunlar ortaya konulmuştur. Kuşadası kıyılarında kamusal olmayan uygulamalar, kaçak ve düzensiz yapılaşmaların gerçekleştiği, pek çok doğal alanın zarar görmüş olduğu anlaşılmaktadır. Bu sorunların başlıca kaynaklarının; ilgili mevzuatta kıyıların kamusal kullanımına yönelik kesin hükümlerin eksik olması, özellikle turizm odaklı ayrıcalıklı mevzuatların yürürlükte olması, denetim eksikliği, bütüncül planlama ve yönetim eksikliği olduğu anlaşılmıştır.
Coasts have always been attractive areas within the scope of the possibilities for use for the society; The natural resources on the coast have played an important role in the economic and social development of the coastal regions and the country. In the coastal areas of Turkey, country rich in this important area of protection and legislation relating to planning; it was not sufficient to determine the right land use decisions, to introduce regulations that increase the quality of life of the society and to ensure sustainable development. This study, which is planned to be one of the leading coastal settlements on the shores of the issue of Turkey Aydin Province Kuşadası District has addressed over the coast. Land use changes and planning processes in Kuşadası coasts have been investigated and evaluated comparatively and coastal use has been analyzed within periods. spatial analysis results for Kuşadası coast evaluated within the framework of the process of change in Turkey and has introduced legislation for coastal planning issues. It is understood that non-public practices, illegal and irregular constructions have occurred on the coasts of Kuşadası and many natural areas have been damaged. The main sources of these problems are; It is understood that there is a lack of definitive provisions regarding the public use of the coasts in the relevant legislation, especially tourism-oriented privileged legislation, lack of control, lack of holistic planning and management.

10.Change of Urben Space and Redevelopment Cycle; Eski Keresteciler Carsisi (Izmir) Case Study
Seda Sakar Atçeken
doi: 10.14744/planlama.2021.93899  Pages 77 - 89
Kentler, kuruldukları günden itibaren politik, coğrafi, beşerî, ekonomik değişkenlerin etkisiyle biçimlenen dinamik oluşumlardır. Gelişen bilgi ve teknolojinin sağladığı imkanlarla, modern üslup ve biçimlerde şekillenen tasarımların kentsel alanlarda görülmeye başlaması, kentlerin dinamik yapısına daha da hız kazandırmıştır. Ancak mevcut kentsel doku ve yapılaşma biçimlerinden bağımsız olarak üretilen bu tasarımlar sonucunda, kentsel çevrelerin özgün ögeleri kaybolmaya, yeni üretilen kent parçaları aynılaşmaya ve standartlaşmaya başlamıştır. Buna rağmen insan ve doğal çevrenin etkileşiminden meydana gelen kentler, farklı toplumsal ihtiyaçlar ve bu ihtiyaçların gerektirdiği mekânsal organizasyonlar sonucunda farklılaşmaktadır. Kentsel mekânın biçimlenmesinde en önemli değişken olan kullanıcının, sahip olduğu değerleri kentsel dokuya aktarması ve özgün ögeler kazandırması ise tarihsel bir sürecin sonucudur. Bu bağlamda kent dokusunun hangi süreçlerden geçerek farklılaştığı ve bu süreçlerin nasıl bir çözümleme ile ortaya koyulacağı sorusu ortaya çıkmaktadır. Kentsel karakterin tanımı ve tarihselliği üzerine teorik ve metodolojik bir çerçeve sunmayı amaçlayan bu çalışmada, kentsel mekânın değişimi tartışılacaktır. Çalışmanın yöntem bölümünde kentsel mekânın değişim süreçlerini analiz etmeyi sağlayan kentsel morfoloji bilimi ve Conzen tarafından geliştirilen “gelişme döngüleri” ele alınacaktır. Şehirlerde farklı dönemlere ait özgün değerlerin görüldüğü ve tarihsel bir sürecin ürünü olan en önemli alanlar olan tarihi kent merkezleri, araştırmanın teorik çerçevesi açısından önemlidir. Eski Keresteciler Çarşısı (İzmir) örnek alanında gerçekleştirilen bu çalışmanın, benzer alanlarda yürütülecek araştırmalar için yol gösterici olması amaçlanmaktadır.
Cities are dynamic formations that have been formed by the effects of political, geographical, human and economic variables. The appearance of designs shaped by the developing information and technology in modern styles and forms in urban areas has accelerated the dynamic structure of cities even more. However, as a result of these designs which are produced independently of the existing urban forms, the original elements of the urban environments have started to disappear. Nevertheless, cities, which are formed by the interaction between human and natural environment, differ as a result of different social needs and the spatial organizations. The user transfers his/her values to the space and gains original elements in historical process. In this context, the question of which processes the urban fabric differs through and how these processes will be presented emerges. In this study, which aims to present a theoretical and methodological framework on the definition and historicity of urban character, the change of urban space will be discussed. In the methodology section of the research, urban morphology which enables to analyze the formation processes of urban space, and the "redevelopment cycle" developed by Conzen will be discussed. Historic city centers, which are the most important areas where unique values of different periods are observed in cities and the products of a historical process, are important in terms of the theoretical framework of the research. This study, which is carried out in Eski Keresteciler Çarşısı (Izmir), is intended to be a guide for researchers in similar studies.

11.Tracing the Traces of History with Geophysics in Edirne Makedonya and Sarayiçi Campuses and Integration of the City Planning Process
Mehmet Ali Kaya, Neslihan Karataş
doi: 10.14744/planlama.2021.72602  Pages 90 - 113
Birkaç on santimetreden birkaç metreye kadar olan derinlikleri araştıran tahribatsız jeofizik araştırmaları yakın yüzey (/sığ) jeofizik olarak tanımlanmaktadır. Kültürel mirasın korunmasına yönelik jeofizik araştırmalar, restorasyon amaçlı jeofizik araştırmalar, yeraltındaki arkeolojik yapı kalıntılarını belirlemeyi amaçlayan arkeoloji jeofiziği araştırmaları, yakın yüzey jeofizik araştırmalara örnek oluşturmaktadır. Yeraltında bulunan arkeolojik yapı kalıntılarının ortaya çıkarılması ve günümüz kent planlama sürecine eklenmesi konusunda arkeoloji jeofiziği araştırmaları ile elde edilen veriler değerli katkılar sağlamaktadır. Edirne’de Osmanlı dönemine ait yapılardan Makedonya Yerleşkesi ve Yeni Sarayın etrafındaki Sarayiçi Yerleşkesi sığ jeofizik araştırmalar için örnek alan seçilmiştir. Her iki yerleşke de tarihsel öneminin yansıra bugün de kentsel alan içinde aktif olarak kullanılan önemli yerleşmelerdir. Dolayısıyla bu yerleşimlere ait yeraltındaki arkeolojik yapı kalıntılarının ortaya çıkarılması alanın yerleşim planının tasarlanmasında önemli bir veri tabanı oluşturmaktadır. Hem Makedonya Yerleşkesi hem de Sarayiçi yerleşkesinin tasarımına altlık olmak üzere yüksek çözünürlüklü hasarsız jeofizik uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Makedonya Yerleşkesi bahçesinde mümkün olduğunca sık doğrultular üzerinde 1m aralıklarla elektriksel özdirenç tomografi (EÖT) uygulanarak Osmanlı dönemine ait yeraltındaki yapı kalıntıları belirlenirken Sarayiçi Yerleşkesinde ise yer radarı (GPR) yöntemi ile 1m aralıklı paralel profiller üzerinde 5 cm aralıklarla 500 MHz korumalı anten kullanılarak yaklaşık 20.000 m2'lik bir alan araştırılmıştır. Bu bilgilerle varlığı belirlenmiş fakat arkeolojik kazılarla henüz ortaya çıkarılamayan alanlar bulunmaktadır. Bu alanlar planlama sürecine dahil edilerek kentin kültürel ve tarihi mirası korunup gelecek nesillere aktarılacaktır.
Non-destructive geophysical surveys exploring depths from a few tens of centimeters to several meters are described as near-surface geophysics. Geophysical surveys for the protection of cultural heritage, geophysical surveys for restoration, archaeological geophysical surveys are examples of near-surface geophysical surveys. The data obtained by archaeological geophysical surveys provide valuable contributions to the discovery of cultural heritage) remains underground and their inclusion in today's urban planning process. Two of the Ottoman period buildings in Edirne, the Macedonian campus and the Sarayiçi campus were selected as sample sites for geophysical surveys. Both settlements are important settlements that are actively used within the urban area today. Therefore, the unearthing of the underground archaeological remains of these settlements constitutes an important database in the design of the site's settlement plan. High-resolution Geophysical applications were carried out as underlining the design of both the Macedonian campus and the Sarayiçi campus. In the Macedonia campus garden as often as possible at intervals of 1m in line with the campus electrical resistivity tomography (ERT) when determining the underground ruins of the Ottoman period by applying, in the Sarayiçi campus georadar (GPR) with 500 MHz shielded antenna using parallel profiles 1m spaced at 5 cm intervals on method 20.000 m2 was investigated. There are areas that have been identified with this information but have not yet been uncovered by archaeological excavations. These areas will be included in the planning process and the cultural and historical heritage of the city will be preserved and transferred to future generations.

12.The Impact of Alternative Theater Stages on Public Spaces within the Context of Publicness in Kadıköy
Ebru Firidin Özgür, Devran Bengü
doi: 10.14744/planlama.2021.60565  Pages 114 - 131
Makalede, öncelikle toplumsal ortak yaşamın kurulmasında ve toplumun kendini ifadesinde önemli olan kamusal alan kavramını kamusal mekân kavramı ile ilişkilendiren teorik bir çerçeve tanımlanmaktadır. Bunun için farklı kuramsal yaklaşımlar ilişkisel olarak ele alınmaktadır. Kamusal alanın bir tartışma ortamı olduğu temel tanımından hareketle, bu tartışma ortamının düşünce üretiminden beslendiği ortaya koyulmaktadır. Bu çerçevede, önce son dönemde kültür ve düşünce üretim mekânı olarak Kadıköy merkezinde gelişen alternatif tiyatro sahnelerinin kamusallık bağlamı tartışılmaktadır. Ardından tiyatrolar mekânsal boyutları ile tipolojik olarak incelenmekte ve dört alternatif sahne örneğinde sanatçıların gözünden ve gözleme dayalı olarak ele alınmaktadır. Makalede, alternatif sahnelerin kamusallığı ve kamusal mekân ile etkileşimleri gözlem, mekânsal analiz ve derinlemesine mülakat yöntemleri ile değerlendirilmiştir. Bu bakış açısıyla, tiyatrolara özgü yerel dinamiklerin faklı kamusallık araçları ortaya çıkarabildiği gözlemlenmiştir. Sonuç olarak, tiyatro sahnelerinin kamusal tartışma için ortam oluşturduğu, kamusal mekânları doğrudan ya da dolaylı etkileyebildiği, kentsel dokunun kamusal mekân ile tiyatro ilişkisinde önemli, sanatçıların bakış açısınınsa belirleyici olabildiği ve tiyatroların hem mekânsal kullanım biçimlerine hem de sokak sakinlerinin toplumsal ilişkilerine etkide bulunabildiği ortaya konmuştur. Makale, tüm bu bileşenlerin bütüncül olarak ele alınmasıyla tiyatrolar örneğinde, sosyo-kültürel mekânlar için farklı yaklaşımların geliştirilebileceğine dikkat çekmektedir.
This study defines a theoretical frame that associates the concept of the public sphere as a significant component of public life with the concept of public space based on the common ground of publicness. The concepts of ‘publicness’ and the ‘public sphere’, which are used in an explanatory manner for forming common life, also reach beyond this in their consideration of social life as a socialization environment. These issues were discussed based on different approaches. Considering a basic definition of the public sphere as a discussion environment, an argument is made that this discussion environment is supported by the production of ideas. Newly-formed theater environment might have a positive role to reinforce to publicness as previous studies shows. Considering that, the conceptual and spatial aspects of publicness, as presented in this field study concerning alternative stages in Kadıköy, İstanbul, were reviewed through four typologically different theater cases. This study evaluated alternative stages’ interaction with the public space based on observations, spatial analysis and in-depth interviews with theater artists. It was observed that theater stages either directly or indirectly interact with public spaces. Besides, artists’ perspectives can determine and impact both the spatial uses of theaters and social relationships with neighborhood residents. Holistically reviewing all relevant components within this context and using theaters as a case study, this article points out that theaters as sociocultural spaces are a feature in publicness on diverse layer of urban life.

13.Do Spatial Development Plans Provide Spatial Equity in Access to Public Parks: A Case with a Residential Area in Karabağlar and Buca (İzmir)
Sevim Pelin Öztürk, Fatma Şenol
doi: 10.14744/planlama.2021.69772  Pages 132 - 142
Kamusal parkların konumu, erişilebilirliklerini şekillendiren en önemli faktörlerden biridir. Birçok doğal ve fiziksel özellik (ör. Topografya, akarsu yolları, sokak ağı, trafik yoğunluğu, yol kavşakları ve arazi kullanımı) konutlardan bu konumlara yürüme mesafelerini etkiler. Ayrıca, bu konumlara erişim maliyeti (zaman ve metre cinsinden ölçülür), farklı yürüme kapasitesine sahip yaş grupları arasında farklılık gösterir. Türkiye'deki mekansal planlar, parkların tahsisinin belirlenmesi ve uygulanmasına yönelik belgelerdir. Bununla birlikte, plan yapma uygulamalarının, farklı mahalle sakini grupları için yürüyerek park erişilebilirliğini göz önünde bulundurmada sınırlı kalmaktadır. Bu çalışma, kamusal parkların erişilebilirliğini mekansal hakçalık sorunu olarak ele almaktadır. İzmir'in Karabağlar ve Buca ilçelerinde bir konut yerleşim alanı ile ilgili yakın tarihli bir mekansal planda park erişilebilirliğini değerlendirmektedir. Planlanan parkların tahsisini değerlendirmeyi ve yeni park alanları için potansiyel yerler önermeyi amaçlamaktadır. Çalışma, park erişilebilirliğine yönelik noktaya dayalı bir yaklaşımla, analizi Coğrafi Bilgi Sistemlerinde çok kriterle Konum Tahsisi (LA) Analizi ile gerçekleştirir. Sonuçlar, planda, belirtilen konut yerleşim alanının park erişilebilirliğinde mekansal hakkaniyetsizliğe sahip olduğunu göstermektedir. Planlanan diğer kamu hizmeti alanları arasında, bazı yerler yeni park alanları olarak yeniden planlanabilir ve bu da plandaki mekansal eşitsizlikleri kısmen iyileştirir. Ayrıca bu çalışma, Türkiye'de kamu hizmet alanlarının tahsisinin mekansal analizi için verilerin CBS yardımıyla nasıl hazırlanıp çalıştırılacağına bir örnek teşkil etmektedir.
Public parks' location is one of the major factors shaping their accessibility. Many natural and physical features (e.g., topography, stream ways, street network, traffic density, road junctions, and land uses) affect walking distances from dwellings to these locations. Also, the cost of access (measured in time and meter) to these locations vary among age groups with different walking capacities. Spatial plans in Turkey are the documents for determining and implementing the allocation of parks. However, plan-making practices have limitations in considering the park accessibility by walking among different groups of dwellers. This study considers the accessibility of public parks as an issue of spatial equity. It evaluates the park accessibility at a recent spatial plan about a residential area in Karabağlar and Buca Districts of İzmir. It aims to assess the allocations of planned parks and propose potential locations for new park areas. With a point-based approach to park accessibility, the study analysis performs the Location-Allocation (LA) Analysis with multiple criteria at Geographic Information Systems. The results show that at the plan, the specified residential area has spatial inequities with park accessibility. Among the other planned public service areas, some locations can be re-planned as new park areas, which partially improves spatial inequities at the plan. Also, the study is an example of how to prepare and run the data for the spatial analysis of allocations of public service areas with the help of GIS in Turkey.

14.Remains of the Demolished Sports Venues Destruction and Memory in City: An Example of Trabzon
Şengül Yalçınkaya, Ümran Sofuoğlu
doi: 10.14744/planlama.2021.08760  Pages 143 - 161
Çalışmada, kentin sosyal ve kültürel yaşamında yer alan spor yapılarının yıkılmasının spor kültürü ve toplumsal bellek açısından etkilerine dikkat çekmek amaçlanmıştır. Problem, yakın dönemde yıkılan spor yapılarının tespiti ve bir örnek üzerinden değerlendirilmesi şeklinde ele alınmıştır. Spor yapıları kent içerisinde sahip oldukları mimari ile kentin referans yapıları olurken, işlevsel olarak spor ve diğer etkinlikler ile kentsel yaşamı yönlendiren en önemli yapılardır. Çalışmada, Trabzon kenti özelinde konu irdelenmiş, genel durum değerlendirilmiştir. Kuramsal olarak konu yıkma eylemi, kent kimliği ve bellek kavramları çerçevesinde ele alınmıştır. Trabzon kentinde spor yapılarının kentte üstlendiği görevler, spor yapılarına yüklenen anlam ve yıkımının yarattığı etki ortaya konulmuştur. Bunun için öncelikle yapıların bulunduğu alanın ve spor yapılarının kentte üstlendiği görev ve anlamını belirleme adına literatür taraması yapılmıştır. Sonra yıkımın yaratığı etkiyi ortaya koyma adına ise bir anket uygulanmıştır. Elde edilen verilere bağlı olarak kent kimliği ve bellek açısından bu derece önemli yapıların sahip olduğu değerlerin göz ardı edilerek, yıkılmasının önemli bir kayıp olduğu görülmektedir. Trabzon kentinde yıkımların kent ve kentli üzerinde olumsuz etkileri olduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak kentlerin hızlı değiştiği ve birbirine benzediği günümüzde kentsel değerlerin korunması ile kent kimliği başta olmak üzere aidiyet duygusunun sağlanması ve yabancılaşma duygusunun önüne geçmesi açısından önemlidir. Kentsel yaşam ve spor kültürünün devamlığı için yerin devamında benzer işlevlerle değerlendirilmesinin, kent ve kentli açısından yıkımın etkisini minimalize edeceği ve sürekliliğin bir ölçüde sağlanabileceği öngörülmüştür.
The aim of this study was to investigate the effect of the demolition of sports venues on sports culture and collective memory. Recently demolished sports venues were identified, and one of them was selected as a case. Sports venues, which are significant urban landmarks due to their architectural features, lead urban life through sports and other activities. This study examined the issue in question and evaluated the general situation within the context of the city of Trabzon. This study also pointed out the roles that sports venues played in the urban life of Trabzon, and the meanings they were attributed, and the effect of their demolition. First, a literature review was conducted to determine the duties and meanings of the sports venues in the city. Second, a survey was conducted to determine the effect of their demolition. The results show that although the sports venues are extremely important for urban identity and collective memory, their values are underappreciated, and therefore, their demolition is a great loss. The demolition of those structures has negative effects on the city and its dwellers. In conclusion, cities are rapidly changing and resembling each other. Therefore, urban values should be preserved in order to maintain urban identity, to preserve the sense of belonging, and to prevent alienation. We believe that sports venues should survive with similar functions to preserve urban life and sports culture and to reduce the impact of demolition on city and its dwellers.

15.Design Guidelines for Urban Safety
Tuba Koca, Nilgün Çolpan Erkan
doi: 10.14744/planlama.2021.36036  Pages 162 - 173
Kentsel yaşam içerisinde güvenliğin sağlanması öncelikli ihtiyaçlardan biridir. Dünya kentlerinde güvenliğin sağlanmasında, emniyet güçlerinin suç önleyici çalışmaları yanı sıra çevresel tasarım yoluyla suç önlenme çalışmaları da gerçekleştirilmektedir. Yapılan araştırmalar mekânsal düzenleme ile bazı suçlara karşı önlemler alınabileceğini ve bu şekilde kısmen suç ve suç korkusunun azaltılabileceğini göstermektedir. Buna dayanarak Dünya’da suç önleme ve güvenlik sağlamada Çevresel Tasarım Yoluyla Suç Önleme (Crime Prevention Through Environmental Design - CPTED) rehberlerinin kullanıldığı görülmektedir. Bu çalışmada da kentsel tasarım rehberleri içinde yer alan, tematik rehberlerden olan, CPTED rehberleri konu edilmektedir. Çalışmada öncelikle kısaca kentlerdeki suç ve suç korkusuna ilişkin, kentsel güvenliğin sağlanmasında öne çıkan yaklaşımlar ele alınmıştır. Bu yaklaşımlardan ortaya çıkan tasarım rehberlerine odaklanılmıştır. Bu bağlamda Batı Avustralya ile Virginia Beach rehberleri olmak üzere, iki adet güvenlik odaklı kentsel tasarım rehberi incelenmiştir. Avusturalya rehberi geniş kapsamlı, eyalet ölçeğinde bir rehber olması ve alt rehberlerin hazırlanmasına ilişkin ilkeleri de içermesi nedeniyle; Virginia Beach rehberi ise daha yerel ölçekte bir rehber olması sebebiyle seçilmiştir. Bu rehberler amaçları, kapsamları, paydaşları, teknikleri ve ilkeleri bağlamında karşılaştırılmıştır. Türkiye’de henüz kentsel güvenliğin sağlanmasına yönelik bir planlı bir çevresel tasarım veya rehber çalışması yapılmadığı görülmektedir. Bu nedenle farklı ölçekteki iki rehberden sağlanan bilgilenme ile Türk kentleri için kurgulanacak çevresel tasarım yoluyla suç önleme rehberi konusunda öneriler ele alınmaktadır.
Ensuring security in urban life is one of the primary needs. In ensuring security in the cities around the world, crime prevention activities through environmental designs are carried out as well as the crime prevention efforts of the police forces. Researches shows that spatial arrangements can create prevention against some crimes, therefore crime and fear of crime can be partially reduced as well. Based on this finding, it is seen that Crime Prevention Through Environmental Design - CPTED Guides are used around the world in crime prevention and security. In this study, CPTED Guides, one of the thematic guides included in the urban design guides, are discussed. Firstly, the study briefly discusses the prominent approaches in ensuring urban security, regarding crime and fear of crime in cities. It focuses on the design guidelines that emerge from these approaches. In this context, two safety-oriented urban design guides, Western Australia and Virginia Beach Guides, were reviewed. The Australian Guide was chosen due to the fact that it is a comprehensive, state-level guide and it includes the principles for the preparation of sub-guides; whereas the choice of The Virginia Beach Guide was due to its local scale. These guides were compared in terms of their purpose, scope, stakeholders, techniques and principles. It is seen that, in Turkey, there has not been a planned or organized environmental design or a study for a guide on urban security yet. For this reason, the information provided by these two guides of different scales are taken into consideration for recommendations on a crime prevention through environmental design guide for Turkish cities.

LookUs & Online Makale