Journal of Planning - Planning: 31 (1)
Volume: 31  Issue: 1 - 2021
OTHERS
1.Frontmatters

Pages I - V

EDITORIAL
2.Editorial

Page VI

BOOK REVIEW
3.Book Review: Feminist City: Claiming Space in the Man-Made World (Feminist Şehir)
Sezen Savran Penbecioğlu
doi: 10.14744/planlama.2021.79836  Pages 1 - 3
Abstract |Full Text PDF

OTHERS
4.Critics on 30 October 2020 Earthquake
Ali Kemal Çınar, Yusuf Ekici, Nejla Baysan
doi: 10.14744/planlama.2021.90912  Pages 4 - 11
Abstract |Full Text PDF

RESEARCH ARTICLE
5.Convergence and Intra-Regional Inequalities in Turkey: An Evaluation Through Socio-Economic Development Index at District Level
Ali Cenap Yoloğlu
doi: 10.14744/planlama.2020.88310  Pages 12 - 30
Neo-klasik büyüme teorisinin varsayımlarından birine göre bölgesel eşitsizlikler uzun erimde yok olacaktır. Bunun nedeni olarak sermayenin daha yüksek getiri oranına sahip azgelişmiş bölgelere gitme eğiliminde olması ile emeğin daha yüksek ücret düzeylerine sahip gelişmiş bölgelere doğru kayma eğilimi gösterilmektedir. Bu iki eğilimin birlikte bölgeler arasında bir yakınsamaya neden olacağı varsayılmaktadır. Neoklasik paradigmanın konumunu sorgulayan diğer düşünce okulları ise büyümenin mekânsal olarak seçici ve birikimsel bir süreç olarak eşitsizlikleri artıracağını iddia etme eğilimindedirler. Bölgesel yakınsama çalışmaları 1990’ların başından beri Türkiye’de bölgesel kalkınma sorunsalı etrafında çalışılan konulardan biri olmuştur. Yakınsama çalışmaları şimdiye kadar farklı sonuçlar vermiştir. Bunun nedeni farklı mekânsal ölçeklerin, farklı zaman aralıklarının ve farklı değişkenlerin kullanılmasıdır. Bu çalışma ise yakınsama tartışmalarına farklı bir değişkeni, farklı bir zaman aralığı için farklı bir mekânsal ölçekte çalışarak katkı koymayı amaçlamaktadır. Çalışma mekânsal ölçek olarak ilçeyi, zaman aralığı için 1985–2004 arasını ve değişken olarak gelişmişlik endeksini kullanmaktadır. Çalışmanın bir diğer amacı da Moran’s I endeksini hesaplayarak gelişmişlik düzeyi açısından ilçeler arasında herhangi bir mekânsal ilgileşim olup olmadığını anlamaktır. Çalışmanın sonucuna göre ilçe düzeyinde bir sigma yakınsaması gözlenmemiş, düşük ve orta düzey gelişmişlik düzeyine sahip ilçeler arasında beta yakınsaması gözlenirken gelişmiş ilçelerin diğer ilçelerden ıraksama eğiliminde olduğu gözlenmiştir. Bu durum ise gelişmiş ve gelişmemiş ilçelerden oluşan iki kutuplu bir yapının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunun dışında çalışmanın diğer bulguları da şunlardır: gelişmişlik düzeyi açısından ilçeler arasında yüksek düzeyde bir mekânsal ilişki olduğu, ancak sadece gelişmiş ilçelerden oluşan kümelenmelerin gözlendiği ve il içi (veya ilçeler arası) gelişmişlik farklılıkları yüzünden Türkiye’de bölgesel kalkınma politikalarının uygulanması için doğru ölçeğin ilçe düzeyi olduğudur.
According to one of the assumptions of the neoclassical growth theory, regional inequalities will disappear in the long run. The reason for this is that capital tends to go to less developed regions with higher return rates and labor tends to migrate to developed regions with higher wage levels. It is assumed that these two trends together will cause a convergence between the regions. Other schools of thought, questioning the position of the neoclassical paradigm, tend to argue that growth will increase inequalities as a spatially selective and cumulative process. Regional convergence studies have been one of the topics being studied around the problem of regional development in Turkey since the early 1990s. Convergence studies so far have yielded different results. The reason for this is the use of different spatial scales, different time intervals, and different variables. This study aims to contribute to the convergence discussions by working at a different spatial scale for a different period with a different variable. It uses district level as a territorial unit, years of 1985 and 2004 for time period and development index for variable. Another aim of the study is to understand whether there is any spatial autocorrelation between the districts in terms of development level by calculating Moran's I index. According to the findings of the study, sigma convergence was not observed at the district level. Beta convergence was observed between undeveloped and underdeveloped districts, while divergence was observed among developed districts. This situation led to the emergence of a polarized structure consisting of un(der)developed and developed districts. Other findings of the study are as follows: there is a high level of spatial correlation between districts in terms of development level, however only clusters of developed districts are observed and the district level is the right scale for the implementation of regional development policy in Turkey due to inequalities within provinces (or inter-districts inequalities).

6.Clustering of Rurality Based on Selected Sosyo-demographic Variables and Their Variations Over Time
Seda Özlü, Sinem Dedeoğlu Özkan, Dilek Beyazlı
doi: 10.14744/planlama.2020.13540  Pages 31 - 46
Sosyal, ekonomik, fiziksel ve kültürel yönden farklılıkları barındıran kırsal alanlar çok bileşenli bir yapıya sahiptir. Bu çok bileşenli yapı yerleşmelerin geleceği ve sürdürülebilirliği açısından büyük önem taşımaktadır. Kırsallığın nüfus yoğunluğu veya tarım gibi tek boyutlu kriterler ile belirlenmesi gerektiği kabulü tümdengelimci bir yaklaşımla genel kabul gören bölgesel sınıflandırma çabalarının temelini oluşturmaktadır. Nüfus yoğunluğu kriterinin kilit değişken olduğu ulus aşırı karşılaştırmalarının aksine ulusal/bölgesel değerlendirmede zamansal ve bağlamsal değerlendirmeyi olanaklı kılan metodolojilerin geliştirilmesi ve politika oluşturmaya girdi sağlayacak bulguların üretilmesi gerekmektedir. Tek değişkenli sınıflamaların yarattığı sınırlılıkların tartışılması sonrasında Türkiye illeri kırsallığının nüfus yoğunluğuna ek olarak seçilmiş sosyo-demografik değişkenler yardımıyla sınıflandırılması amaçlanmıştır. Kırsal bağlamın heterojen yapısı ve çalışmanın nüfus ölçütünün yanı sıra sosyo–demografik veriler ile kırsallığın zamana bağlı değişimini ölçme amacı göz önüne alındığında NUTS-3 düzeyinde çok değişkenli bir süreç izlenmiştir. Çalışmanın veri seti Türkiye İstatistik Kurumu’ndan sağlanmış olup; yöntem olarak İki Adımlı Kümeleme Analizi kullanılmıştır. Çalışma sonucunda sosyo-demografik başlıkta ele alınan benzer ve farklı kümelerde yer alan illerin kırsallık durumlarının zamana ve nedenselliğe bağlı olan değişimi karşılaştırmalı olarak tartışılarak değerlendirilmiştir. Sonuçlar, istatistiki bölgelerin ve alt bölgelerin benzerlik-farklılıkları konusunda planlama kararlarına girdi oluşturacak ve sosyo-demografik politikaların üretilmesinde yararlı ve yol gösterici olacaktır.
Rural areas, which have social, economic, physical and cultural differences, have a multi-component structure. This multi-component structure is of great importance for the future and sustainability of settlements.The acceptance that rural areas should be determined by one-dimensional criteria such as population density or agriculture forms the basis of the generally accepted regional classification efforts with a deductive approach. Contrary to transnational comparisons where population density criteria is key variable, methodologies that would allow temporal and contextual national/regional analyses and findings that would serve as input to future policies are required. After discussing the limitations created by univariate classifications, it was aimed to classify the rural areas of Turkey with the help of selected socio-demographic variables in addition to the population density. Considering the heterogeneous structure of the rural context and the purpose of measuring the time-dependent change of rural life with socio-demographic data as well as the population criteria of the study, a multivariate process was followed at the NUTS-3 level. The dataset was obtained from Turkey Statistical Institute data and Two-Step clustering was used. As a result of the study, the change of rural conditions of the provinces in the similar and different clusters, which are discussed in the socio-demographic title, based on time and causality were discussed comparatively. The results will be useful and guiding for statistical regions and sub-regions as input to the planning decision on similarities and differences and in the production of socio-demographic policies.

7.A Methodology Proposal to Measure the Quality of Life in Rural Settlements: Example Villages of Bursa
Selman Küçükoğul, Handan Türkoğlu
doi: 10.14744/planlama.2020.93685  Pages 47 - 62
Tarım devrimiyle yerleşik hayata geçen insan toplulukları günümüzün kırsal yerleşmelerinin çekirdeğini oluşturmaktadır. Günümüzde değişen tarım politikaları ile köylerdeki temel ekonomik faaliyet olan tarım zayıflamış, köyler dönüşüm sürecine girmiştir. Bunun sonucunda sosyal, mekansal ve organizasyonel birçok sorun kırsal alanlarda yaşam kalitesini etkilemiştir. Bu çalışmada kırsal alanlarda yaşam kalitesinin ölçülmesi amacıyla yaşam kalitesini etkileyen parametreler üzerinden bir değerlendirme yaklaşımı ortaya konulmaktadır. Geliştirilen yöntem çerçevesinde yaşam kalitesini ölçmek amacıyla Bursa’da seçilen üç köyün profilleri çıkarılmış, seçilen parametreler, sonuçlar karşılaştırmalı olarak incelenmiş kırsal alanlarda yaşam kalitesini yükseltilmesi amacıyla öneriler geliştirilmiştir.
With the agricultural revolution, communities which settled in agricultural land is the core of rural settlements. Today, agriculture, which is the main economic activity in the villages, has weakened with the changing agricultural policies and the villages have entered a transformation process. As a result, many social, spatial and organizational problems have affected the quality of life in rural areas. In order to measure the quality of life in this study, an evaluation approach is presented through parameters affecting the quality of life in rural areas. Within the framework of the proposed method, three villages in Bursa have been profiled in order to measure the quality of life. Parameters and comparative results were then developed in order to improve the quality of life in rural areas.

8.Women Organisations in Rural Within the Context of Thresholds and Values: Case of Federation of Productive Women Associations in Bursa
Zeynep Erdoğan
doi: 10.14744/planlama.2020.46794  Pages 63 - 77
Çoğunlukla ekonomik büyümeyle ilişkilendirilen kalkınma kavramı son yıllarda sosyal, insani ve kırsal kalkınma gibi pek çok farklı başlık altında ele alınmakta, kalkınmanın sürdürülebilirliği noktasında kadın emeği ve girişimi de büyük önem arz etmektedir. Kadınların sürece dâhil edilmesinin yanında özellikle kırsaldaki kadın emeğinin nasıl örgütleneceği ve oluşturulan güç birliğinde devamlılığının nasıl sağlanacağı Türkiye gibi pek çok gelişmekte olan ülke için sorun teşkil etmektedir. Bu aşamada özellikle köy kadın dernekleri, kırsalda kadının sürece dâhil edilmesinin somut bir göstergesi olması yönüyle öne çıkmaktadır. Çalışmanın amacı kalkınmanın önemli bir parçası olması beklenen kadınların bu beklentiyi karşılama aşamasında önlerine çıkan engelleri belirlemek ve bu engellerin aşılması halinde meydana gelen değişimi ortaya koymaktır. Bu amaç doğrultusunda çalışmada, kırsalda yer alan kadın örgütlenmelerine odaklanılmış ve kadınların var olma mücadelelerinde köy kadın derneklerinin etkisi tartışılmıştır. Araştırma kapsamında Bursa Üreten Kadın Dernekleri Federasyonu incelenerek, federasyona üye 21 köy kadın derneği ile yüz yüze ve derinlemesine görüşme yapılmıştır. Özellikle derneklerin kuruluş aşamasında yaşadıkları zorluklar ve toplumsal eşikler ile kuruluş aşamasından sonra sürekliliğin sağlanmasıyla elde edilen başarıların kadınlardaki kazanımları üzerinde durulmuştur. Araştırmada, dernekleşme sürecinin meydana getirdiği kısıtlar ile beraberinde getirdiği avantajlara değinilmiş, ayrıca dernek faaliyetlerinin köy kadınlarında ortaya çıkardığı özgüven, girişimcilik ve farkındalık gibi kazanımlara da dikkat çekilmiştir. Bu bağlamda çalışma, kadın örgütlenmesinin gerek kırsal kalkınma gerek toplumsal kalkınma üzerindeki etkisini de ortaya koyması yönüyle tüm kadınlar için örnek oluşturmayı hedeflemektedir.
The concept of development, which is mostly associated with economic growth, has been dealt with under many different headings such as social, human and rural development in the recent years. Women’s labor and initiative is of great importance for the sustainability of development. The inclusion of women in the development process, especially in terms of how to organize labor of rural women, and ensure the continuity of the created forces, poses a problem for many developing countries including Turkey. At this stage, village women’s associations stand out as a concrete indicators of the inclusion of women in rural areas. The aim of the study is to identify the obstacles faced by women, who are expected to be an important part of development, in the process of meeting this expectation, and to reveal the change that occurs when these obstacles are overcome. For this purpose, the study focused on rural women's organizations and discussed the impact of village women's associations on women's struggle for existence. Within the scope of the research, the Federation of Productive Women Associations in Bursa was examined via face-to-face and in-depth interviews with 21 Village Women Associations that are members of the federation. Especially the difficulties and social thresholds encountered during the establishment phase of associations, and the effects of the success achieved by ensuring continuity after the establishment phase on women were emphasized. The research draws attention to the gains such as self-confidence, entrepreneurship and awareness brought about by the activities of associations in village women. In this context, the study also aims to set an example for all women in terms of revealing the impact of women's organization on both rural and social development.

9.An Evaluation of the Relationship Between General Urban Regeneration Areas and Priority Risk Areas: The Case of Istanbul
Yasin Bektaş
doi: 10.14744/planlama.2020.95914  Pages 78 - 94
Kentsel dönüşüm olgusu, son yıllarda dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de "yeni kent politika"sının önemli bir unsuru olarak gündeme geldiği görülmektedir. Bu araştırmada, “afet riski, imar mevzuatına aykırılık, riskli yapı, zemin yapısı…” gibi gerekçelerle ilan edilen “genel kentsel dönüşüm alanları” ile gerçek durumda risk faktörü taşıyan “öncelikli riskli alanlar” arasındaki ilişkinin İstanbul örneğinde incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırmanın ilk aşamasında; İstanbul’da 5366, 5393, 6306 sayılı yasalar kapsamında ilan edilen tüm dönüşüm alanlarının niceliksel verileri (yasa, ilan yılı, büyüklüğü, mevcut durum bilgileri) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyelerinden talep edilmiştir. Dönüşüm alanlarıyla ilgili eksik bilgi ve belgeler daha sonra İstanbul Kentsel Dönüşüm Master Planı analiz verileri, internet üzerinden yapılan araştırmalar ve ilçe belediyeleriyle yapılan görüşmeler sonucunda tamamlanmıştır. İkinci aşamada, Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı-JICA Afet Önleme/Azaltma Temel Planı (2002) raporu, İstanbul Deprem Master Planı (2003), İstanbul Deprem Bölgeleri Haritası ve İstanbul Kentsel Dönüşüm Master Planı Analiz verileri (2016) dikkate alınarak “öncelikli riskli alanlar” belirlenmiş ve “genel dönüşüm alanları” ile uygunluğu İstanbul il bütününü kapsayan harita üzerinde denetlenmiştir. Çalışmada, İstanbul yerleşik alan sınır büyüklüğünün yaklaşık %32’sine karşılık gelen alanın kentsel dönüşüm kapsamında olduğu belirlenmiştir. Araştırma sonucunda, “kentsel dönüşüm-gelişim alanları” ile “öncelikli dönüşüme” girmesi gereken alanlar arasında ciddi bir uyuşmazlık tespit edilmiştir. Bu durum İstanbul örneğinde afet risk azaltımı ve güvenli yerleşim alanları oluşturma hedefinin büyük oranda başarılamadığını göstermektedir.
The urban regeneration phenomenon in Turkey has emerged as a new urban policy in recent years, as is the case in many countries. In this study we examine the relationship between the "general urban regeneration areas" identified on such grounds as "disaster risk, non-compliance with zoning legislation, risky structure, risky ground structure, etc." and "priority risk areas" which have a risk factor in the real sense, in Istanbul. In the first phase of the study, quantitative data (law, year of advertisement, size, current status) related to all regeneration areas in Istanbul, announced under laws 5366, 5393 and 6306, were requested from the Ministry of Environment and Urbanization, the Istanbul Metropolitan Municipality and the district municipalities, and any incomplete information and documentation was remedied from Istanbul Urban Transformation Master Plan analysis data, a desktop study and interviews with district municipalities. In the second phase, “priority risk areas” were defined, taking into consideration the Japanese International Cooperation Agency-JICA Disaster Prevention/Mitigation Basic Plan (2002) report, the Istanbul Earthquake Master Plan (2003), the Istanbul earthquake zones map and the Istanbul Urban Transformation Master Plan Analysis (2016), and their compliance with the "general regeneration areas" was checked from a map covering Istanbul as a whole. It was found that 32% of Istanbul’s built-up area border size is in the scope of the general urban regeneration areas. Furthermore, an overlay of the "urban regeneration-development areas" and the "priority risky areas" in Istanbul indicate that the goals of disaster risk reduction and the creation of safe settlements is Istanbul have largely been missed.

10.Transformation of Urban Regeneration Legislation, Practice, and Planning Principles Conflict in a Construction-Led Economy: Ankara Case in Court Decisions
Kübra Cihangir Çamur, Cansu Korkmaz
doi: 10.14744/planlama.2020.76993  Pages 95 - 107
Kentsel dönüşüm ve yenileme süreçleri, plan-projelerin uygulama aşamaları mevzuatla düzenlenmektedir. Türkiye, kırılgan ve gelişmemiş siyasi-ekonomik yapısının bir sonucu olarak, ekonomik sorunların hızlı çözümüne yönelik bir politikayla “inşaata dayalı ekonomik büyümeyi ve kentsel dönüşüm stratejisini” benimsemiş; 2012 yılında kentsel yenilenmeyi dönüştürmek ve hızlandırmak için hazırlanan 6306 sayılı Kanun ile “afet riskli alanlar” dönüşüm kapsamına alınmıştır. “Afet riskiyle mücadele”nin odağa alınmasıyla toplumsal ve bireysel itiraz temelinde engellerin ortadan kaldırılması hedeflenmiş; bu alanların yanı sıra gecekondu alanları, henüz yapılaşmamış alanlar, hatta koruma alanları kentsel dönüşümün konusunu oluşturmuştur. Bu araştırmada, “dönüşüm alanlarının ve sınırlarının tespiti, ilan edilmesi ve uygulanmasına yönelik kentsel dönüşüm planlarının-projelerinin mahkeme süreçleriyle iptallerini içeren 2005–2012 dönemi Ankara örneğinde" incelenmiştir. Çalışmada planlama ilke ve esasları ile kentsel dönüşüm arasındaki çatışmanın nedenlerinin, ekonomik ve sosyal bileşenlerin planlama süreçlerine entegrasyonu koşullarının ve olanaklarının tartışılması amaçlanmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre iptallerin önde gelen nedenlerini, dönüşüm projelerinin üst ölçekli planlara ve hiyerarşiye aykırılığı; dönüşüm alanlarının ve sınırlarının kentsel dönüşüme uygunluk kriterleriyle örtüşmemesi; alan-sınır tespitinde gerekli teknik incelemelerin yapılmaması; önerilen yoğunlukların ve kullanım kararlarının planlama ilke-esaslarıyla ve kent bütünündeki planlama kararlarıyla uyuşmaması ve mülkiyet dağılımının hakkaniyet temelinden uzak olması oluşturmaktadır.
Urban regeneration and urban renewal processes and implementation of the projects are regulated by legislation. Turkey, as an outcome of its fragile and undeveloped political and economic structure, has adopted "a construction-led economic growth and urban regeneration strategy” as a policy to solve economic problems and in 2012 “disaster risky areas” were included within the scope of regeneration with the Law no 6306, which was prepared to transform and accelerate the urban regeneration. Putting forward “struggle with disaster risk” aims to eliminate obstacles leading delays in implementation of regeneration. Disaster-risky urban areas, and unbuilt areas and even the historical and conservation areas have been the subject of regeneration. In this study, “cancellations and court processes which includes determination and boundaries of regeneration areas, announcement and implementation of projects in the period of 2005–2012 in Ankara with high rate of cancellations” is examined. It is aimed to discuss the reasons behind failure to establish the expected relationship between planning principles and so called urban transformation, as well as to debate the conditions and possibilities of the integration of the economic and social components of the city with the planning processes. According to the results of the study, inconsistency of the plan scales in hierarchy; conflict with urban regeneration criteria; the lack of necessary surveys, analyses and assessments to determine urban transformation area boundaries; and the proposed additional building densities that are incompatible with the zoning rights and fair distribution, are the main problems.

11.An Urbanism Challenge: Provision of Thermal Comfort in Changing Climate
Ender Peker
doi: 10.14744/planlama.2020.92679  Pages 106 - 119
Bu makale, iklim değişikliği ile birlikte kentlerde artan termal konfor probleminden yola çıkarak, kentlerin iklim duyarlı tasarım yaklaşımıyla daha dirençli hale getirilebileceğini savunmaktadır. Türkiye kentlerinde süregelen kentleşme dinamiklerini iklime duyarlılık açısından eleştiren çalışma, hakim planlama uygulamalarının iklim değişikliğine uyum ve iklim değişikliği ile mücadele hedeflerine yeterince uyum gösteremediğinin altını çizmektedir. Araştırma, Mardin kentinin Artuklular döneminde örüntülenmeye başlayan geleneksel kent dokusu ve Cumhuriyet sonrası gelişen modern kent dokusu arasında karşılaştırma yaparak, üretilen mekanların hem iklime uyum ve hassasiyet, hem de yerel halkın yaşam tarzı ve kentsel mekanı kullanma pratiklerine uyumu açısından değerlendirmektedir. Karşılaştırmalı alan çalışması, kent mekanının günlük yaşam pratiklerinde deneyimlenen kentsel termal konfor üzerindeki etkisini anlamak üzere kurgulanmıştır. Mardin ili örneği üzerinden yürütülen çalışma, hakim kentleşme koşullarının, iklim değişikliğinin etkileriyle beraber artması beklenen sıcaklık değerleri ve sıcak dalgası sıklıklarına karşın kentlileri kırılgan bir konumda bıraktığını göstermektedir.
Taking the challenges of provision of thermal comfort as a point of departure, this paper argues that climate responsive urban design has great potential to make cities more resilient to climate change. With a concern of climate responsivity, this research brings a critical perspective on the current urbanization trends in Turkish cities and underlines the inconsistence nature of ongoing urban developments with the foreseen climate change adaptation and mitigation policies. The research is constructed based on a comparative study between the traditional urban pattern that has been developed since the Artuqids era and the contemporary urban pattern that has been developed from the 60s in the province of Mardin. The comparative study focused on responsivity of the produced urban spaces both in terms of both the climatic conditions and the ways which local people uses the urban space. While doing that, the research explored the role of urban space on the provision of urban thermal comfort in everyday life. The research revealed that existing development trends in Mardin leave citizens vulnerable to the negative effects of increasing temperature values and potential heat waves in future.

12.The Impact of Shopping Centers on Istanbul Anatolian Side D-100 Highway on Traffic
Gülay Kayadibi, Esin Özlem Aktuğlu Aktan
doi: 10.14744/planlama.2020.49092  Pages 120 - 127
Dünya’da ve Türkiye’de alışveriş merkezlerinin toplam cirosunun sürekli artması ve sahip oldukları işlevlerin çeşitlenmesi ile farklı yapıda ve büyüklükte alışveriş merkezleri ortaya çıkmaktadır. Bu alışveriş merkezleri, genellikle genişleme potansiyeli, ulaşılabilirliği ve çekim gücü yüksek olan karayolu kenarlarında ve kavşak noktalarında yer seçmektedir. Ancak alışveriş merkezleri, geniş otopark imkanları ile taşıt odaklı tasarlanan kullanımlardır. Bu nedenle alışveriş merkezleri, kentin ana ulaşım akslarında trafiği olumsuz etkileyen kullanımlara dönüşmektedir. Bu bağlamda araştırma, “alışveriş merkezleri, ana ulaşım güzergahlarındaki trafik yoğunluğunu arttırmaktadır” hipotezi üzerine oluşturulmuştur. Bu çalışmanın amacı, ana ulaşım koridoru üzerindeki alışveriş merkezlerinin güzergâha olan etkisini ortaya koymaktır. Bunu yaparken “İBB Yol Gösteren” uygulaması ile alışveriş merkezleri çevresindeki trafik yoğunluğu gözlemlenmiştir. Alışveriş merkezlerinin konumu, türü ve perakende yapısı ile trafik yoğunluğu arasındaki ilişkiyi irdelemek amacıyla matris hazırlanmıştır. “Manuel trafik sayımı” ile alışveriş merkezlerinin ürettiği trafik akımı hesaplanmış, bölgesel ve karma kullanımlı alışveriş merkezlerinin güzergaha etkisi tartışılmıştır. Bu çalışmadan elde edilen bulgular ise D-100 Karayolu’ndan gelen trafik akımının ortalama %20’si, alışveriş merkezlerinden dolayı oluşmaktadır. Ayrıca alışveriş merkezinin yer seçimine yönelik kriterler ile kent içerisindeki alışveriş merkezlerinin ulaşımına ve erişilebilirliğine (yaya geçitlerinin düzenlenmesi, otopark kullanımının kısıtlanması gibi) ilişkin öneriler getirilmiştir.
Shopping centers of different sizes and structures are emerging with the diversification of their functions and increasing turnover from shopping centers in the world and in Turkey. These shopping malls generally choose places on the highway sides or intersections which expansion potential, accessibility and power of attraction are high. However, Shopping malls are vehicle-oriented designed uses with large parking facilities. Therefore, shopping malls turn into uses that negatively affect traffic on the city's main transportation axes. In this context, the research was built on the hypothesis that "shopping malls increase the traffic density on the main transportation routes". The aim of this study is to determine the effect of shopping centers on the main transportation corridor on this route. While doing this, the traffic density around the shopping centers has been observed with the "İBB Guiding" application. The matrix was prepared to examine the relationship between the location, type and retail structure of shopping centers and traffic density. With the "manual traffic count", the traffic flow generated by shopping centers was calculated, and the effects of regional and mixed-use shopping centers on the route were discussed. The findings obtained from this study, average 20% of the traffic flow from the D-100 Highway was formed due to the shopping center. In addition, the criteria for the location selection of the shopping center and suggestions regarding the transportation and accessibility of the shopping centers in the city (arrangement of pedestrian crossings, restriction of the use of parking lots) were brought.

13.Investigation of Violence Against Women in the Context of Enforcer and Place: Example of Murdered Women
Ayşegül Akgül, Örgen Uğurlu
doi: 10.14744/planlama.2020.50490  Pages 128 - 140
Kadına yönelik şiddet edimi bio-psikososyal süreçlerle açıklanmaya çalışılsa da, hala çözümü bulunamamış en önemli evrensel sorunlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumsal cinsiyet düzeninin erkeği kadınlardan üstün tuttuğu toplumlarda şiddet, hem toplumsal cinsiyet eşitsizliğini devam ettirmekte hem de erkek iktidarının sürmesini sağlamaktadır. Türkiye, ataerkil toplum olmanın tüm olgularını sunan bir coğrafya olarak yıldan yıla artan kadına yönelik şiddet ve katledilme olaylarına tanıklık etmektedir. Kamuoyundan gelen baskılar ve yükselen kadın hareketinin etkisiyle Türkiye 1985 yılında Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW)’ni imzalamıştır. Bu sözleşmeyi takip eden yıllarda, uluslararası hukukta kadına karşı şiddet ve aile içi şiddet konusunda yaptırım gücü olan, bağlayıcı ve bağımsız bir denetim mekanizması kurulmasına yer verilen ilk sözleşme niteliği taşıyan Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi 2011’de İstanbul’da imzalanmıştır. Bu sözleşme tarihinden bu yana meydana gelen şiddet olayları incelendiğinde, kadınlar; kocaları, babaları, sevgilileri, eski kocaları, kardeşleri gibi birçok fail tarafından evlerinde; tarla, arazi gibi kırsal mekânlarda; otel, kafe, restoran, sokak gibi kamusal mekânlarda; adliye, hastane, belediye gibi kamu kuruluşlarında şiddetin birçok türüyle karşı karşıya geldikleri görülmektedir. Peki, kadınlar en çok hangi mekânlarda ve kim tarafından şiddete uğramakta, daha da ötesi, katledilmektedir? Bu sorudan hareketle hazırlanan çalışmada, Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi sonrasında, basının iki ulusal gazetesinde, kadına yönelik yer alan cinayet haberlerinden yola çıkarak, kadınların en çok eşleri tarafından ve en güvenli yer olması beklenen özel mekânda yani evlerinde katledildikleri görülmüştür.
Although the act of violence against women is tried to be explained by bio-psychosocial processes, it still appears as one of the most important universal problems that could not be found any solution. In societies where the gender order prevails men over women, violence both maintains gender inequality and maintains male power. Turkey as a geography offers all cases being patriarchal society, has witnessed increasing violence and murder of women for the event from year to year. Pressure from the public and the rising women's movement against In 1985, Turkey was signed the convention on the Elimination of All Forms of Discrimination Against Women (CEDAW). In the following years of this Convention, in 2011 the European Council Convention on the Prevention and Combating of Violence against Women and Prevention of Domestic Violence, which is the first agreement in international law to establish a binding and independent control mechanism which has the power to enforce violence against women and domestic violence was signed in Istanbul. When the violent incidents that have occurred since the date of this Convention are examined, women have faced with the violence many perpetrators such as their husbands, fathers, lovers, ex-husbands, siblings; in different areas such as rural areas; public places such as hotels, cafes, restaurants, streets; It is seen that they face many kinds of violence in public institutions such as courthouses, hospitals and municipalities. So, in which venues and by whom are women most often subjected to violence and, moreover, they are slaughtered? The study, prepared in light of this question, Turkey's first post-signatory is the Istanbul Convention, then in two national newspapers, based on their Located murder news for women is that women by their most wives and safest places to be expected special place that it is seen that massacred in their homes.

LookUs & Online Makale