Journal of Planning - Planning: 28 (2)
Volume: 28  Issue: 2 - 2018
REVIEW
1.Cittaslow Movement from a Critical Point of View
Ayça Özmen, Mehmet Cengiz Can
doi: 10.14744/planlama.2018.95967  Pages 91 - 101
Küreselleşmenin küçük kentler üzerinde yarattığı olumsuz etkilere karşı bir yanıt olarak ortaya çıkan ve yavaşlık düşüncesi üzerine şekillenen Cittaslow Hareketi, 1999 yılında İtalya’da dört küçük kentsel yerleşimin (Greve-in-Chianti, Orvieto, Positano, Bra) belediye başkanları ve Slow Food kurucusunun girişimleri ile başlamıştır. Yerleşimlerin yerel değerlerini koruyarak ve sürdürerek yaşam kalitesini arttırmayı hedefleyen bu hareket, kısa zaman içinde 30 ülke ve 200’den fazla küçük ölçekli kentsel yerleşim tarafından benimsenmiştir. Ancak, Cittaslow, uzun erimli sonuçları yeterince ortaya konulamamış, görece yeni ve hala gelişmekte olan bir harekettir. Teorik bir kaygı taşımaktan öte, daha yaşanabilir bir yerleşim için uygulamalı ilkeler sunma fikriyle ortaya çıkmıştır. Bilimsel bir araştırmaya dayanmadan, sosyal bir refleksin sonucunda oluşmuştur. Bu olgular uygulamada birtakım sorunları beraberinde getirmektedir. Bununla birlikte, Cittaslow Birliği’nin hareketi geliştirme çabası ve araştırmacıların her geçen gün artan ilgisi, Cittaslow olgusunu gelecekte bilimsel ve toplumsal anlamda önemli bir yere taşıyacaktır. Bu süreçte, Cittaslow Hareketi’nin özünün doğru anlaşılması ve yorumlanması önemlidir. Tüm bu saptamalar doğrultusunda, bu makale kapsamında, Cittaslow Hareketi’ni ortaya çıkaran fikirler, onun tanımı, gelişimi ve işleyişi hakkında bir çerçeve sunulmuş, ardından uygulamadaki çıktıları eleştirel bir perspektifle değerlendirilerek, bu bağlamda yeni önerilerde bulunulmuştur. Bu çalışma ile başta yerel yöneticiler ve yöre halkı olmak üzere tüm paydaşların Citttaslow Hareketi’ne yönelik farkındalıklarının arttırılması amaçlanmaktadır.
The Cittaslow Movement, shaped upon the idea of slowness, emerged as a reaction to the negative effects of globalization on small cities. It was founded in 1999 in Italy through initiatives implemented by the mayors of 4 small towns (Greve in Chianti, Orvieto, Positano, Bra) and the founder of Slow Food. This movement, which aims to increase the quality of life by preserving and sustaining the local values of settlements, was quickly embraced by more than 200 small cities and towns in 30 countries. However, Cittaslow is still relatively new and developing movement, and the long-term results are not yet fully known. Cittaslow provides practical guidelines for a more livable settlement, rather than relying on theoretical concerns. It emerged as a result of social reflection rather than scientific research. Therefore, concomitant problems may arise in the implementation process. Nevertheless, in the near future, the concept is expected to continue to grow socially and scientifically through the efforts of Cittaslow International to improve the movement and as a result of the increasing interest of researchers and local authorities. It is therefore important to understand and interpret the essence of the Cittaslow Movement properly at this time. The aim of this article was to provide a framework for the founding ideas and goals of the Cittaslow Movement and to describe its development and progress. The outcomes thus far were evaluated from a critical point of view in order to make new proposals. The goal of this research was to raise awareness of the Cittaslow Movement among all stakeholders, particularly local authorities and residents.

2.Local Limits to Gentrification: Theory on the Move
Dicle Kızıldere, Zeynep Günay
doi: 10.14744/planlama.2018.07830  Pages 102 - 106
Soylulaştırma araştırmaları yıllara dayanan geçmişiyle kentsel bilgi üretiminde önemli bir role sahiptir. Bu bilgi üretiminin sonuçlarından biri de yıkıcı soylulaştırma süreçlerini ve bunun etkilerini gösteren büyük bir literatür oluşmasıdır. Ancak soylulaştırma araştırmalarının mevcut birikimi, bu olgunun kapsamlı olarak anlaşılması ya da olumsuz sonuçlarının hafifletilmesi için yeterli değildir. Bu durum, bağlamsallık ve soylulaştırma olgusuna karşıt alternatifler üretmek konusunda yetersiz kalan soylulaştırma araştırmalarının çerçevesini yeniden düşünmeyi gerektirmektedir. Bu makalede, limitli soylulaştırma süreçlerini odağımıza alarak, bu boşluğu irdelemekteyiz. Limitli soylulaştırmanın dünyadaki araştırmalarını ve kavramsallaştırılmasını araştırarak ve eleştirel bir bakış açısıyla inceleyerek, limitli soylulaştırma araştırmasının eksikliklerini ve eğilimlerini bulmak amaçlanmıştır. Bu araştırma, kaçınılmaz olarak nitelenen soylulaştırmaya alternatifler üretme konusunda farkındalığı arttırmayı amaçlarken aynı zamanda da çok ihtiyaç duyulan teorik ve kavramsal katkıya yer açmayı hedeflemektedir.
Gentrification research has long had a pivotal role in urban knowledge production. One of the consequences has been the emergence of a sizable quantity of literature pointing out the destructive processes and effects of gentrification. Yet the current terrain of gentrification research is not adequate for comprehensive understanding or to mitigate the negative outcomes of this phenomenon. This necessitates reflection upon a framework of gentrification research that is deficient in terms of context and alternative forms of the phenomenon. This article addresses this gap by exploring and critically reviewing studies and the application of the conceptualization of limited gentrification around the world. The aim was to determine shortcomings and tendencies in limited gentrification research with the goal of raising awareness about producing alternatives to pervasive gentrification and to make room for much-needed theoretical and conceptual contributions.

3.The Required Model for Land Use and Transportation Planning Integration
Yavuz Duvarcı, Yalçın Alver
doi: 10.14744/planlama.2018.06025  Pages 107 - 115
Her ne kadar kuramda ulaşım planlama ile arazi kullanım (nazım imar) planlama rutinlerinin birbirleriyle eşgüdüm ve uyum içinde hareket etmeleri gerektiği belirtilse de pratikte bunun pek gerçekleşemediği görülmüştür. Bu derleme çalışmasında özellikle olması gerektiği belirtilen uyumun gerçekleşememesinin ardındaki nedenler araştırılmış ve bunun nasıl sağlanabileceğine odaklanılmıştır. Sorunun kökeninde ise iki disiplinin birbirini takip eder ve benzer parametreleri paylaşır olmalarına karşın iki ayrı planlama alanı biçiminde ayrı prosedürler halinde planlamayı gerçekleştirmeye çalışmaları bulunmuştur. Ancak ideal durum olan (a) aynı anda birlikte planlamanın tek plan çalışması olarak gerçekleştirilmesi pratikte fazlaca uygulanabilir bulunmamış, yine, (b) aynı anda farklı planlama eylemleri olarak gerçekleştirilmeleri ve eş güdümlü olarak birbirlerinden beslenmeleri veri alışverişini aynı anda olanaksız kıldığından, genelde (c) ulaşım planlaması ile arazi kullanım planlamasının farklı zamanlarda birbirini takip eden ayrı planlama alanları olarak ortaya çıkması kaçınılmaz hale gelmektedir. Söz konusu ardışık ayrı (c türü) planlama eylem alanlarının temel sorunu ise birbirini karşılıklı besleyen bir döngü gibi görünse de uygulamada birbirine uyumlu gittikleri yalnızca ilkesel düzeyde kalmakta, retorikten öteye geçememektedir. Pratikte geçerli olan c türündeki uyumun sözde bir iyi niyet belirtisi olarak kalmaması ve gerçek uyumlandırmanın sağlanması için iki planlama alanının birbirini aktif olarak karşılıklı kontrol etmesi şartı aranmalıdır. Bu tür bir ilişki şemasının tesisinde, bir alanın (örneğin ulaşım planlamanın) politika hedeflerinin öteki alanın tanımlı çıktılarına (performans ölçütleri) uyumluluğu ve somut değerlerin belirlenen hedef değer aralıklarında çıkması gözetilmelidir. Bunlar somut kriterlere dönüştürülerek, modelleme çalışmalarında özellikle simülasyonlarda gözlenebilir sonuçlar üzerinden başarımları kontrol edilmelidir.
Although the theory has been that transportation planning and land use planning should be integrated, this has not been realized in practice. This review study is an investigation of the reasons behind the lack of coordination and how this might be remedied. The major reason was determined to be that representatives of both disciplines have their own plans implemented through separate procedures, even though they share similar parameters of concern. In general, the (a) ideal situation of a single, integrated plan was not found to be feasible, (b) it was not practical to create or implement plans separately yet simultaneously in a collaborative, coordinated fashion, and so (c) isolated processes for transportation planning and land use planning persist. A familiar cycle is perpetuated and integrated planning continues to be little more than an idea and a principle. Thus, there is a need for a prerequisite that the two disparate yet related planning processes control each other to ensure that steps are taken to achieve more than words and indications of good intention and provide for real integration. In such a relationship, the policy goals of one area (e.g., transport planning) would be considered alongside the defined outputs (performance criteria) of the other (e.g., land use development planning), and specific measures should be evaluated against expected values. Concrete criteria should be created and performance should be tested in modeling studies, particularly in simulations with observable results.

RESEARCH ARTICLE
4.Periodic Manufacturing Industry Clustering Analysis in Yozgat Using the Location Quotient Method (2006-2016)
Barış Ergen, Muhammed Özgür Oğuz
doi: 10.14744/planlama.2018.15870  Pages 116 - 126
Bu çalışma Yozgat’ın imalat sanayi kümelenmesi 2006-2011-2016 yıllarında beşer yıllık dönemde Lokasyon Katsayısı yöntemiyle araştırılmasını kapsamaktadır. Lokasyon Katsayısı istatistiki verilerin mekânsal değerlendirilmesini sağlaması ve sonuçlarının çabuk elde edilmesi, hesaplamadaki kolaylığı nedeniyle seçilmiştir. Bu çalışmada Yozgat’ın hangi ilçelerinde imalat sanayi kümelenmesinin görüldüğü, gelecekte imalat sanayine yapılacak yatırımların hangi ilçelere yapılabileceği ve 2013 yılında hazırlanan bölge planı önerileri ile yıllar içindeki imalat sanayi kümelenme eğiliminin uyumu araştırılmıştır. Sonuç olarak Yozgat’ta 2006 yılında çalışan sayılarına göre sadece Yerköy ve Sorgun İlçelerinde imalat sanayi kümelenmesi görülürken; 2011 yılında bu iki ilçe ile birlikte toplamda 6 ilçede daha imalat sanayi kümelenmesi olduğu görülmüş; 2016 yılına gelindiğinde Yerköy, Sorgun, Boğazlıyan ve Çayıralan ilçelerinde imalat sanayi kümelenmesi olduğu görülmüştür. Boğazlıyan ve Çayıralan ilçelerinin yayılma etkisi (widespread trickle-down effects) ile Kayseri kentine olan yakınlığın etkisinde olduğu bir başka önemli sonuçtur. İstatistiki Bölge Birimleri sınıflandırmasında üçüncü düzey yerleşmelerin de alt bölgeleri olan ilçeler düzeyinde yapılan bu çalışma Yozgat kenti için ilk ve öncü çalışmalardan birisidir.
This study is an analysis of manufacturing industry clustering in Yozgat in 5-year periods during the years of 2006 to 2016 using the location quotient method. This method is a readily accessible means of performing a spatial evaluation of statistical data. This research investigated which cities in Yozgat have manufacturing industry clusters, which cities’ manufacturing industries merit further investment, compatibility with 2013 regional planning proposals, and tendencies in manufacturing industry clustering over the years. According to the number of employees in Yozgat in 2006, there were only manufacturing industry clusters in the districts of Yerköy and Sorgun. There were manufacturing industry clusters in 6 more regions in 2011. By 2016, the districts of Yerköy, Sorgun, Boğazlıyan, and Çayıralan had manufacturing industry clusters. Another important result is that the proximity of Boğazlıyan and Çayıralan to the city of Kayseri provides them with widespread trickle-down effects. This research was performed using the fourth level of the equivalent to the subregions of nomenclature of units for territorial statistics (NUTS-4), and is one of the first such studies of Yozgat.

5.The Role and Effect of Culture Cultivation (Culturevation) in the Relationship between Urbanism and Publicness
Adem Erdem Erbaş, Devran Bengü
doi: 10.14744/planlama.2018.85570  Pages 127 - 142
“Kamusal alan”, “kamusallık” ve “kamusal mekân”, kavramları, şehircilik ve mimarlık disiplinlerinde ya birbirlerinden ayrıştırılarak ya da birbirlerinin ikamesi yapılarak kullanılmaktadır. Bu her üç kavram, demokratik bir toplum bünyesinde, aslında bütüncül bir yapı arz eder. Ancak bu bakış açısı, tüketim ortamlarının dışında yer alan ama çağdaş kapitalist üretim ortamlarından da farklılaşan bir üretkenlik atmosferinde ortaya konulabilir. Tiyatro sanatı kamusallığın gelişimi ile olan ilişkisi çerçevesinde irdelendiğinde, kamusal alanı canlandıran bu farklı üretkenliğin aracı olabilen mekânsal ortamları bulabilmek mümkün olmaktadır. Kamusallığın gelişimi ile tiyatro sanatı arasında oldukça kuvvetli felsefi ve tarihsel bağlar bulunmaktadır. Makalede, tiyatronun şehircilik ve kamusallık ilişkisinde etkili bir araç olduğu argümanı, İstanbul’un Kadıköy ilçesinin tarihi kent merkezinde yapılan saha araştırmalarının bulguları ile desteklenmektedir. Kadıköy’de sayıları hızla artan ve “alternatif sahneler” olarak da kabul gören yeni nesil tiyatro mekânlarının yapılandığı ortamdaki üretkenliğin, çağdaş kapitalist sistemdekinden farklılık arz eden nitelikleri olduğu tespit edilmiştir. Yeni nesil tiyatro mekânları ortamında görünür olan bu üretkenliğin, alanda kamusallığı da beslediği gözlemlenmiştir. Saha araştırmasında, alternatif sahneler ortamında ortaya çıkan bu üretkenlik biçimine “ekinsel üretim” denmiştir. Makalede ekinsel üretimin tarifi yapılmakta, alandan elde edilen bulgular üzerinden “ekinsel üretim bağlamında etkili olan dinamikler” ortaya konulmaktadır. Mevcut bir kamusallık barındıran yerel idari yapılanmalarda, kamusal kültürel üretimlerin bu dinamiklerin bütünlüğü bağlamında ele alınabilmesi durumunda, sosyo-kültürel mekânların, kamusallığa hizmet eden araçlar olarak, farklı bir bakış açısıyla değerlendirilebileceklerine dikkat çekilmektedir.
In urbanism and architecture, the concepts of the public sphere, publicness, and public space have been used either as separate domains or as substitutes. However in a democratic society, these 3 concepts actually constitute a holistic whole. This point of view can only be advanced in an atmosphere of productivity that is not only non-consumerist, but which also differs from the contemporary capitalist production environment. When the art of theater is examined in relation to the development of publicness, it is possible to find spaces that may be tools of this different productivity that vitalizes the public sphere. There is quite a strong philosophical and historical connection between the development of publicness and the art of theater. In this article, the argument that theater is an influential tool in the relationship between urbanism and publicness is supported by the findings of field surveys conducted in the historic city center of the Kadıköy district of Istanbul. The findings suggest that the productivity of the rapidly increasing and accepted “alternative stages” of new generation theater spaces have characteristics that are different from the contemporary capitalist system. This productivity, which is visible in the environment of the new generation theater spaces nourishes publicness. This form of productivity that has emerged in the environment of the alternative stages observed in the field research is termed “culture cultivation” or “culturevation.” This article provides a definition of culturevation and a discussion of the effective dynamics in the context of culturevation using data obtained in the field. Attention is drawn to how the existing publicness of local administrative structures, where the entirety of the public cultural production dynamic can be addressed, can be evaluated from a different perspective as socio-cultural spaces that serve publicness.

6.The Impact of Mortgage Loans on the Financialization Process in Turkey
Ahmet Suvar Aslan, İclal Dinçer
doi: 10.14744/planlama.2018.62681  Pages 143 - 153
İnşaat sektörü ve onu besleyen diğer sektörlerin oluşturduğu ekonominin önemi bu sektörlerin finansal araçlarla ilişkilerinin gelişmesi sonrasında daha da artmıştır. Finansallaşma sürecinin başlaması ve hızlanması ile kentsel mekanın şekillenmesinde finans kurumlarının etkileri daha önce olmadığı seviyelere gelmiştir. Finansallaşma tartışmalarının coğrafya ve şehir planlama uzmanlarının odağına girmesi Amerika Birleşik Devletleri’nde 2007’de başlayan ekonomik kriz ile oldu. Bu krizin çıkış sebebi olan mortgage pazarına bağlı türev piyasaların çökmesi sonrasında mortgage sistemi ve kent mekanı finansallaşma çalışmalarında öne çıkmaya başlamıştır. Bu çalışmaların erken kapitalistleşmiş ülkelerde yoğunlaşmış olduğu görülmektedir. Buna karşın Türkiye gibi geç kapitalistleşen ülkelerde de finansallaşma süreci yaşanmaktadır ve bu süreci kentsel mekanda gözlemleyebilmek mümkündür. Bu bağlamda çalışma finansallaşma tartışmalarına 2001 ekonomik krizi sonrası Türkiye’sinde yaşanan neoliberal reformlara, kamu politikası ve konut piyasasındaki gelişmeler üzerinden bakarak katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Çalışmada tek bir yöntemin sağlayamayacağı başka seçenekler sunması sebebiyle karma yöntem belirlenmiştir. İlk basamakta ipotekli krediler başta olmak üzere kredi sistemine ilişkin veriler toplandı. Daha sonra ise bu verilerin yol göstericiliğinde niteliksel görüşmeler yapılandırılarak derinlemesine mülakatlar gerçekleştirildi. Çalışma ilk aşamada sorunu ortaya koymakta, daha sonra metodolojiyi anlatmaktadır. Sonrasında ise kent mekanını ipotekli konut kredilerini odağa alarak finansallaşma kavramı hakkında kısa bir tartışma sunulmaktadır. Aktarılan literatür incelemesi Türkiye’nin yaşadığı finansallaşma deneyiminde konutun hangi yönlerden etkilendiğini tespit edebilmek için analitik bir temel sağlamayı amaçlıyor ve konu, geç kapitalistleşen ülke Türkiye’nin finansal başkenti olarak adlandırılan en büyük metropolü İstanbul örneğinde inceleniyor. İpotekli konut kredisi sistemi olkuça yeni olan ve dolayısıyla sistemin hacmi sektörün istediği düzeyde olmayan Türkiye gibi geç kapitalistleşen bir ülkede hızla artan hanehalkı borçluluğunun yeni bir ekonomik krize sebep olup olmayacağı da araştırılmayı beklemektedir.
The importance of the economy created by the construction sector and the related sectors that support it has become more significant since the growth in the use of financial instruments. The influence of financial institutions has reached an unprecedented level in the shaping of the urban space with the implementation and acceleration of financialization. Geography and urban planning specialists have been at the center of the debate over financing in the United States as a result of the economic crisis that began in 2007. After the collapse of derivative markets due to the mortgage market, which was the principal cause of the crisis, the mortgage system and the urban space began to come to the forefront of financialization studies. These studies seem to be concentrated on the early capitalist countries. However, there is also a financialization process occurring in late capitalist countries such as Turkey, and this process can be observed in urban spaces. The present study aims to contribute to the financialization debates from this point of view, by evaluating neoliberal reforms, public policy, and housing market developments that were implemented in Turkey after the 2001 economic crisis. A mixed method of analysis was applied, as it offered options a single method cannot provide. This study first describes the problem, and then the methodology is explained. A brief discussion of the concept of financialization is presented, focusing on the urban space and mortgage loans. A literature review provides an analytical basis for assessing how the housing sector in Turkey is affected by the process of financialization, and the case of Istanbul, called the financial capital of Turkey, is examined. In a late capitalist country such as Turkey, where the mortgage market volume is quite new and thus not at a level that the sector desires, the possibility that the rapidly increasing amount of household debt will cause a new economic crisis should be investigated.

7.Impact of Airbnb on the Gentrification Process: The Case of Rasimpaşa Neighborhood in Kadıköy
Gökçe Uzgören, Asuman Türkün
doi: 10.14744/planlama.2018.29491  Pages 154 - 170
Gerek gelişmiş ülkeler, gerekse gelişmekte olan ülkelerde, neoliberal kentsel politikalar doğrultusunda gelişen kentsel turizm sektörü, dünya genelinde en hızlı gelişen hizmet sektörlerinden biridir. Bu nedenle, kent merkezlerindeki konaklama alanlarına olan talep de artmıştır. Özellikle son beş yıldır popülerleşen Airbnb, turistlerin konaklama seçeneklerinden biridir. Bu çalışma, Airbnb aracılığı ile kiralanan evlerin soylulaşma ile olan ilişkisini Kadıköy Rasimpaşa Mahallesi’nde gerçekleştirilen saha araştırması ile keşfetmeyi amaçlamaktadır. Çalışmada, Airbnb’nin, yatırımcılar, turizm şirketleri ve evini kiraya veren ev sahipleri için yeni bir iş ve birikim fırsatı sunduğu; ancak Airbnb kullanımındaki büyümenin, uzun vadeli sakinlerin dolaylı olarak yerinden edilmesine ve kentlerin soylulaşmasına yol açtığı iddia edilmektedir. Çalışmada karma araştırma yöntemleri kullanılmıştır. Öncelikle airdna.com, insideairbnb.com ve sahibindex.com’daki veri sisteminden Airbnb arzı ve yıllar içindeki değişimi, yıllara göre kiralık konut m2 birim fiyat değişimi gibi niceliksel veriler elde edilmiştir. Bunun yanında, Rasimpaşa Mahallesi’nde 90 kişi ile bir anket çalışması, 10 kişi ile derinlemesine görüşme yapılmıştır. Saha çalışmasından elde edilen veriler, mahallede genç ve öğrenci nüfusunun (özellikle Erasmus öğrencisi) giderek yoğunlaştığını ve Airbnb ile kiralanan oda veya ev sayısının son beş yılda önemli ölçüde arttığını göstermektedir. Ayrıca, Rasimpaşa Mahallesi’ndeki kiralık konut m2 birim fiyat artışı, Kadıköy’ün diğer ilçeleri arasında öne çıkmaktadır. Öte yandan sayıları gittikçe artan kafe ve restorantlar, yerel halkın gündelik ihtiyaçlarını karşıladıkları dükkanların sayısının her geçen gün azalmasına ve mahallenin turistler ve kısa dönem kiracılar için düzenlenen bir alan hâline gelmesine neden olmaktadır. Sonuç olarak uzun vadeli kiracılar ve yerel halk dolaylı olarak yerinden edilmekte ve bir soylulaşma süreci başlamaktadır. Bu bağlamda, dijitalleşen dünyada Airbnb gibi platformların kent mekânı ve yerel topluluklar üzerine etkisi ile soylulaşma sürecinin farklı dinamiklerini ampirik veriler ile ortaya koymak önemli görülmüştür.
The urban tourism sector, which has developed in parallel with neoliberal urban policies in both developed and developing countries, is one of the fastest growing service sectors in the world. For this reason, demand for accommodation in urban centers has also increased. Airbnb, a popular web application, is one of the tourist accommodation options that have become popular over the last 5 years. This study explored the relationship between houses/rooms rented through the Airbnb system and gentrification, based on field work conducted in the Rasimpaşa neighborhood of Kadıköy. Airbnb offers a new business and capital accumulation opportunity to homeowners, tourism companies, and investors, but it is alleged that the growth of Airbnb has also led to long-term inhabitants being indirectly displaced and further gentrification. Mixed research methods were used in this study. First, quantitative data was obtained from the data system at airdna.com, insideairbnb.com, and sahibindex.com. A survey of 90 people was also performed, and in-depth interviews were conducted with 10 participants in the neighborhood. The data from the field work revealed that the number of young people and the student population in the neighborhood have increased substantially, in parallel with the number of rooms/houses rented through Airbnb in the last 5 years. In addition, the unit price (m2) increase in the Rasimpaşa neighborhood has grown in comparison with other neighborhoods in Kadıköy. The increasing number of cafes and restaurants has contributed to a continuous decrease in the number of shops that meet the daily needs of local residents, and the neighborhood is gradually transforming into a place for tourists and short-term tenants. As a result, long-term residents and other local people are being indirectly displaced and the process of gentrification is becoming apparent. It is important to examine the effects of platforms such as Airbnb on urban spaces and local communities in a world becoming increasingly digitalized, as well as the various dynamics of the gentrification process.

8.Evaluation of Districts in Istanbul at High-Risk in the Event of a Disaster for Planning Purposes
Ufuk Fatih Küçükali
doi: 10.14744/planlama.2018.30502  Pages 171 - 178
17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde Marmara Bölgesinde meydana gelen büyük depremlerin ardından, İstanbul’un da olası büyük bir deprem ile karşı karşıya olduğu gerçeği daha güçlü bir şekilde gündeme oturmuştur. İstanbul’da büyük bir depremin ortaya çıkaracağı zararların, insan hayatı, fiziki yapı, sosyo-ekonomik boyutları ve çevre açısından telafi edilemez ve yönetilemez boyutlarda bir afete neden olacağı tahmin edilmektedir. İstanbul’da beklenen depremin en çok hasara neden olacağı bölgeler, yapılaşmanın da en yoğun olduğu Avrupa ve Anadolu yakalarının güney kısımlarıdır. Bu çalışmada, İstanbul’da yapılan arazi çalışmaları neticesinde deprem riskinin fazla olduğu tahmin edilen İstanbul Avrupa Yakası güneyinde bulunan 12 ilçenin; (Avcılar, Bağcılar, Bahçelievler, Bakırköy, Beylikdüzü, Esenyurt, Fatih, Güngören, Küçükçekmece Zeytinburnu, Esenler ve Bayrampaşa) doğal kaynak analizleri yapılarak bu bölgedeki 1/5000 Nazım İmar Planı’na göre olması gereken nüfus ile mevcut nüfus karşılaştırılması sonucunda önerilerde bulunulmuştur.
Following the devastating earthquakes that took place in the Marmara Region on 17 August and 12 November, 1999, awareness of the fact that Istanbul continues to face the likelihood of a major earthquake became more intense. It is estimated that damage caused by a severe earthquake in Istanbul would cause a disaster that cannot be compensated for in terms of human life, as well as unmanageable loss with respect to physical structures, socioeconomic dimensions, and the environment. The earthquake expected in İstanbul will cause the most damage in the southern parts of both the European and the Anatolian portions of the city, where recent construction is most concentrated. This study includes an analysis of the natural resources of 12 districts (Avcılar, Bağcılar, Bahçelievler, Bakırköy, Beylikdüzü, Esenyurt, Fatih, Güngören, Küçükçekmece Zeytinburnu, Esenler, and Bayrampaşa) located in the south of Istanbul on the European side where, according to field studies, the earthquake risk is estimated to be higher. Suggestions are also provided based on a comparison of the appropriate population size and distribution, according to the 1/5000 Master Plan for this region, and the existing population.

9.Analyzing The Planning Criteria for Emergency Assembly Points and Temporary Shelter Areas: Case of İzmir-Karşıyaka
Ali Kemal Çınar, Yenal Akgün, Hüseyin Maral
doi: 10.14744/planlama.2018.07088  Pages 179 - 200
Afet sonrası kullanılacak “Acil Toplanma Alanları” ve “Geçici Barınma Alanlarının” kent içindeki konumlarının belirlenmesi; bu alanların dağılımı, büyüklüğü ve altyapı özellikleri gibi yeterliliklerinin sağlanabilmesi, kent planlamanın ve afet yönetiminin en önemli konularındandır. Bu kapsamda İzmir’de afet yönetimi çalışmaları, ilk olarak 1999 yılında RADIUS Projesi kapsamında başlatılmış, Valilik tarafından 2006 yılında çıkarılan İzmir İl Acil Yardım Planı ile sürdürülmüştür. Bu planla İzmir’deki acil toplanma ve geçici barınma alanlarının yerleri de belirlenmiştir. Günümüzde ise Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı (AFAD) tarafından İzmir Afet Müdahale Planı (İZAMP) ve Türkiye Afet Müdahale Planı-İzmir (TAMP) hazırlanmıştır. Bu planlar kapsamında, İzmir’de ilçe bazında acil toplanma alanları yeniden belirlenmiş, ancak geçici barınma alanlarının belirlenmesi ile ilgili çalışmalar henüz tamamlanıp yayımlanmamıştır. Bu araştırmada İzmir’deki afet sonrası acil toplanma ve geçici barınma alanlarının tespitine yönelik yapılmış çalışmalar incelenmiş; örnek çalışma alanı olarak seçilen Karşıyaka İlçesi’nde AFAD tarafından belirlenen acil toplanma alanlarının konum ve niteliklerinin ulusal ve uluslararası standartlara göre uygunluğu incelenmiştir. Araştırmada mahalle düzeyinde verilen çarpıcı örneklerde mülkiyet ve imar durumu değişiklikleri, inşaat faaliyetleri ve kurumlar arası koordinasyon eksikliği gibi sebeplerle acil toplanma alanlarının işlevini yitirdiği görülmektedir. Afet ve acil durum yönetiminin ve kent planlamanın etkinliğinin sağlanamadığı durumlarda, merkezi ve/veya yerel yönetimler tarafından verilecek siyasi, parçacıl ve sübjektif kararların, afet konusunda yapılmış daha önceki tüm bilimsel/stratejik çalışmaların aksi yönde uygulamalara ve kentlerdeki afet riskinin artmasına neden olacağı değerlendirmesi yapılmıştır.
Determining the appropriate number and distribution of emergency assembly points and temporary shelter areas to be used following a disaster, as well as their technical requirements and capacity to provide services is one of the most significant concerns of urban planning and disaster management. Disaster management studies were first implemented in Izmir in 1999 with the RADIUS (Risk Assessment tools for Diagnosis of Urban areas against Seismic Disasters) Project and were advanced with the Izmir Provincial Emergency Assistance Plan issued by the governorship in 2006. Emergency assembly points and temporary shelter areas were allocated in this plan. In addition, the İzmir Disaster Response Plan (IZAMP) and Turkey’s National Disaster Response Plan-İzmir (TAMP) were recently prepared by the Disaster and Emergency Management Authority (AFAD). According to IZAMP and TAMP, emergency assembly points have been determined, but temporary shelter areas have not yet been decided upon and published for all districts. In this study, earlier research studies that studied assembly points and temporary shelter areas in Izmir were examined. As a case study, the location and attributes of previously designated emergency assembly points in the Karşıyaka district and their consistency with national and international standards were analyzed. Striking examples at the neighborhood level indicate that emergency assembly points have been made unusable due to ownership and development plan changes, construction, and lack of coordination between institutions. Political, subjective, and incremental decisions made by central and/or local governments in the absence of disaster and emergency management and urban planning activities lead to increased disaster risk despite all of the existing scientific and strategic work on disaster preparation and recovery.

10.An Urban Transformation Practice: Thinking about the Individual Stories through the Kadifekale-Uzundere Dilemma
Elif Mutlu Kılıç, Aliye Emel Göksu
doi: 10.14744/planlama.2018.76476  Pages 201 - 217
Neoliberal kentleşme sürecinde, modernite eksenindeki bütüncül kent planlama pratiklerinin yerini postmodernite ekseninde gelişen, kentsel sorunlara parçacıl yaklaşımlarla çözümler getiren, mikro ölçekteki uygulamalar alırken, katılımı ve bireyi merkeze alan demokrasi ve insan haklarını ön plana çıkaran planlama yaklaşımları da ivme kazanmaktadır. Neoliberal kentsel politikaların yansımaları olarak kent gündemlerinde ve kent yazınında sıklıkla yer alan kentsel dönüşüm projeleri nedeniyle müdahale gören alanlarda, mahallelerde yaşayanların görüşlerinin, beklentilerinin, günlük yaşam pratiklerinin dikkate alınmaması, merkeziyetçi, popülist politikalar bağlamında emlak eksenli gerçekleşen kentsel dönüşüm projelerine yönelik eleştirel yaklaşımların başında yer almaktadır. Kentsel dönüşüm projelerinin sosyo-ekonomik ve toplumsal problemlerin çözümü yerine, bu alanlardaki sorunları daha da arttırdığı, mağduriyetler yarattığı ampirik temelli pek çok araştırmada ortaya konmuştur. Bu çalışmada, Türkiye’nin nüfus yoğunluğu açısından üçüncü büyük kenti olan İzmir’de merkezi ve yerel yönetimin işbirliği ile hayata geçirilen, kentin neoliberal dönemdeki ilk büyük ölçekli dönüşüm eylemi olan Kadifekale Kentsel Dönüşüm Projesi, uygulama aşamasında Kadifekale’deki dönüşüme tanıklık edenlerin gözüyle aktarılacaktır. Bu bağlamda kentsel dönüşüm projelerinden etkilenen grupların bakış açılarının, beklentilerinin, bireylerin mekâna atfettikleri anlamın, yaşanılmış yer Kadifekale ve yeni yerleşim alanı Uzundere’ye ilişkin algıların açığa çıkarılması için “sözlü tarih” yöntemi ile elde edilen veriler, çalışmanın temelini oluşturmaktadır. Araştırma verilerinin elde edilmesinde “sözlü tarih” yöntemi, neoliberal politikalarla dönüşen kentlerin anlaşılması ve anlamlandırılmasına yönelik çalışmalarda, mikro düzeyde okunamayan, göz ardı edilen grupların, sosyo-ekonomik ve mekânsal bilginin, bireysel bakış açılarının ortaya konmasında, analitik düzeyde alternatif bir yöntem olarak önemli fırsatlar sunması nedeniyle seçilmiştir. “Yer”e yüklenen bireysel ve toplumsal anlamların yok olmaya direnmesi, ya da bu direncin kayda geçirilmesi, bu çalışmada sözlü tarih yöntemi ile ortaya konmaktadır.
The current neoliberal urbanization process offers microscale, partial, segmented solutions to urban problems from a perspective of postmodernity; however, the notion of comprehensive, large-scale urban planning based on the axis of modernity, with planning approaches that focus on human rights, participation, and democracy, has been accelerating. The primary critical approach to the state-led, property- led, transformation projects that have often been often at the forefront of the urban agenda as a reflection of neoliberal urban policies is that the projects usually haven’t considered the views, expectations, and daily life of the residents of the neighborhood. Rather than solving socioeconomic problems, urban transformation projects have many times been reported to actually cause problems and lead to unjust treatment of residents. This article describes the fırst large-scale urban transformation activity project in Turkey’s third-largest city, İzmir. The Kadifekale Urban Transformation Project, which was implemented with the collaboration of the central and the local government as part of the neoliberal era, is reflected in this article through the eyes of people who experienced the transformation in Kadifekale during the implementation phase. Data were obtained using the oral history method to reveal the expectations and views of groups who were affected by this urban transformation project, including the meaning they attributed to Kadifekale and the new place of resettlement, Uzundere. The oral history method was chosen for this research because it offers important opportunities to increase understanding of the transformation processes occurring in cities under neoliberal policies; it reveals the perspectives of “others,” which are often unreadable and unrecognized on the socioeconomic and spatial information at the micro-level. The oral histories of this study record local resistance to the destruction of individual and social interpretations of the meaning of space.

11.Poor Planning: A Critical Inquiry of the Artvin-Yusufeli Involuntary Resettlement Process
Ersin Türk, Gökhan Hüseyin Erkan
doi: 10.14744/planlama.2018.36854  Pages 218 - 235
Baraj yapımı ve yeniden yerleştirme çalışmaları, teknik açıdan birbirinden farklı işlerden oluşan zincirleme bir bütündür. Bu tür çok kapsamlı yer seçim, planlama ve uygulama çalışmalarının kimi aşamalarındaki bazı aksaklıklar bir düzeye kadar kabul edilebilmektedir. Ancak çok kritik aşamalarda, özellikle de yer seçimi ve plan ana kararlarındaki hatalar “risk” yaratmaya ve “planlama felaketine” dönüşmeye eğilimlidir. Artvin iline bağlı Yusufeli ilçe merkezinin, inşaatı devam eden Yusufeli Barajı ve Hidroelektrik Enerji Santralı Projesi nedeniyle 2006 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile taşınmasına karar verilmiştir. Yeni ilçe merkezinin yer seçimi yapılmış, imar planları onaylanmış, altyapı çalışmaları belli bir oranda tamamlanmış ve bir bölgede konut ve sosyal ve teknik altyapı alanlarının inşası Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından ihale edilmiş ve inşaatlara başlanmıştır. Bu çalışmada yeni ilçe merkezi yer seçiminden günümüze kadar gelen süreç eleştirel içerik analizine tabi tutulmuştur. Tespit ve bulgular, teknik işlerin uzman mesleklerden oluşan ekiplerce hazırlanmadığı; alternatif olma niteliğine sahip olmayan alanların alternatif olarak sunulduğu; alternatif belirleme ve eleme aşamalarının öznel değerlendirmelere ve yönlendirmelere dayandığı; uygun olmayan arazide hazırlanan imar planlarının planlama esas ve ilkelerini aşındırdığı; imalatların imar planlarından bağımsız yürütüldüğü; yerel halkın mevcut yaşam biçiminden farklı bir mekan kurgusu sunduğunu göstermektedir. Kritik aşamalardaki yanlışlar, planlamada risk ve felaket yazınında yer alan uyarıların somut karşılığı olarak, çıkarılması gereken derslere işaret etmektedir. Baraj veya başka nedenlerle zorunlu yeniden yerleştirmelerin gündemden düşmeyeceği göz önüne alındığında, yaşanmış/yaşanmakta olan yer seçim, planlama, uygulama deneyimlerinin eleştirel değerlendirmesinin zorunlu olduğu görülmektedir.
Dam construction and resettlement operations include the work of professionals of various technical specialties. Large-scale resettlement, planning, and implementation processes can tolerate errors, to some extent; however, errors at critical phases, especially site selection and master plan decisions, can create risks that may evolve into planning disasters. The Yusufeli district in Artvin province has been subject to a resettlement process since 2006 because of the Yusufeli Dam and Hydroelectric Power Plant Project, presently under construction. The new location for the town has been selected, land use plans have been approved, infrastructure projects have been prepared, and the Housing Development Administration (TOKI) has issued invitations for tenders for social and technical infrastructure and housing construction in some areas. This article is a critical analysis of the entire process, beginning with the location chosen for resettlement. The findings showed that specific technical operations were not been prepared by teams of competent professionals, locations that do not meet the necessary conditions were defined as alternatives, selection processes were biased and based on subjective evaluations, land use plans prepared for inappropriate land have eroded the application of the principles of planning, construction has occurred independently of the land use plan, and a significantly different lifestyle awaits the local people in the new location. The literature offers lessons to be learned regarding mistakes made in critical phases. Since the desire to implement such large projects will persist, critical insight is necessary in order to learn from past and present involuntary resettlement, planning, and implementation experiences.

12.How Do Children’s Moderate-To-Vigorous Physical Activity Levels Vary in Different Settings?
Gözde Ekşioğlu Çetintahra, Ebru Çubukçu
doi: 10.14744/planlama.2018.65487  Pages 236 - 251
Son yıllarda çocuklarda obezitenin önlenmesinde fiziksel aktivitenin önemi sıklıkla vurgulanmakta, haftada en az 3 gün ve günde en az 60 dakika orta-yüksek şiddette fiziksel aktivite (OYFA) yapmanın önemi hatırlatılmaktadır. Kentsel alanda çocukların aktif olabilecekleri mekânların tasarlanması hiç kuşkusuz çok önemlidir. Ancak fiziksel aktiviteyi teşvik edecek ve fiziksel aktivite düzeyini arttıracak mekânsal özelliklerin neler olduğu, mekân düzenleme disiplinlerince henüz tartışılmaktadır ve bulgular net değildir. Bu çalışmada, çocukların konut ve okul yakın çevresindeki farklı mekânlarda gerçekleştirdikleri OYFA oranları ve düzeyleri karşılaştırılmış, farklı mekanlarda gerçekleştirilen OYFA üzerinde bireysel, mekânsal ve sosyal özelliklerin etkisi irdelenmiştir. Yaşları 9–12 arasında değişen 47 çocuğun aktivite düzeyi ve aktivitesinin konumu, akselerometre ve Küresel Konumlandırma Sistemi aygıtları ile 7 gün boyunca izlenmiştir. Çocukların konut ve okul yakın çevresinde OYFA’da bulundukları kentsel mekânlar; açık alanlar, açık yeşil alanlar, sokaklar ve okul bahçesi gibi alt sınıflara ayrılmıştır. Sonuçlar çocukların toplam aktivite süresinin çoğunu konut yakın çevresindeki sokaklarda ve okul bahçesinde gerçekleştirdiğini, buna rağmen en yüksek aktivite ortalamasının açık yeşil alanlarda olduğunu göstermiştir. Aynı zamanda bulgular, çocukların aktivite için tercih ettikleri mekânların konut yakın çevresi dışında okul yakın çevresini de kapsayabileceğini göstermektedir. Çocukların OYFA için tercih ettiği mekanların, fiziksel (destinasyon yoğunluğu, mesafeler) ve sosyal çevre (ebeveynin çocuğunu fiziksel aktiviteye teşviki, ebeveynin genelde tercih ettiği ulaşım türeli) özellikleri ile çocuğun bireysel özelliklerinden (yaş, devlet ya da özel okulda eğitim alma, Beden Kitle İndeksi) etkilendiğine dair bulgularda elde edilmiştir. Bu çalışmada kullanılan özgün yöntem (çocukların aktivite düzeylerinin ve aktivite konumlarının izlenmesi) kentsel tasarım disiplini için önemlidir.
In recent years, the importance of physical activity for the prevention of child obesity has been emphasized. Children are recommended to participate in 60 minutes of moderate-to-vigorous physical activity (MVPA) at least 3 days per week. Without doubt, designing activity spaces for children in urban areas is a necessity. Spatial features that may encourage physical activity are still being discussed and numerous studies have produced unclear findings. This research is an examination of children’s activity (intensity and duration) around their home and school, including analysis of how personal, physical, and social environment characteristics influence where children choose to be active (increase in intensity and duration of activity). The activity of a total of 47 children who were between 9 and 12 years old was monitored via accelerometer and geographic positioning systems devices for 7 days. The frequency and intensity of activity in green areas, streets, and open spaces around the children’s home and school were analyzed and compared. The results indicated that children tended to be active on the streets near the home and the school yard more often, rather than in other settings (such as green areas or open spaces). However, the intensity of the activity was greater in green areas around the home. The results also indicated that the environment around a child’s school is as important as the area in close vicinity to the home (neighborhood) to increase children’s physical activity. Moreover, the findings also indicated that children choose MVPA locations based on physical (destination density, distances) and social environment characteristics (parent encouragement of physical activity, transportation mode that parents tend to use, attendance at a public or private school), as well as their individual characteristics (gender, body mass index). In addition to the findings, the study also makes an important contribution to the discipline of urban design with the original methodology used to determine the locations of children’s physical activity.

LookUs & Online Makale