Journal of Planning - Planning: 30 (3)
Volume: 30  Issue: 3 - 2020
OTHERS
1.Frontmatters

Pages I - V

BOOK REVIEW
2.Considering Merrifield's proposition of amateurism in times of coronavirus
Meriç Kırmızı
doi: 10.14744/planlama.2020.83446  Pages 329 - 331
Abstract |Full Text PDF

REVIEW
3.Cities and New Urban Theories: On Three Theories That Center Urbanization
Emine Yetişkul Şenbil
doi: 10.14744/planlama.2020.81488  Pages 332 - 341
Bugün çoğunluğu kentlerde yaşayan nüfusun, yakın gelecekte kentleşme eğiliminin de devam etmesiyle, daha da artacağı kesin olarak beklenmektedir. Geleceğin kentlerinin bugünün kentlerinden farklı olacağı bilinmektedir. Bu noktada kentlere ilişkin araştırmaların önemi de artmaktadır. Bu makalede yakın zamanda öne çıkan üç farklı kentleşme yaklaşımı, Gezegensel Kentleşme, Postkoloniyal Kentleşme ve Birleşmeler Kentleşmesi ele alınacaktır. Farklı kuramsal düşünce temellerine sahip ancak aralarındaki sınır çizgileri keskin olmayan bu üç yaklaşımın ortak özelliği, şehirlere, kentleşmeye ve kentselliğe ilişkin bugüne kadar biline gelen doğrusallıkları, hiyerarşileri ve sınıflandırmaları eleştirmesidir. Gezegensel Kentleşme, kent-kır ikilemini, Postkolonyal Kentleşme Küresel Kuzey-Güney veya Batı-Doğu ikilemini ve Birleşmeler Kentleşmesi de geçmişi-potansiyeli, gerçekleşeni-olasılığı veya sosyal-nesnel olanı sorgulamaktadır. Makalede, bu üç kentsel yaklaşıma yönelik eleştiriler de dikkate alınarak, genel bir değerlendirme yapılmaktadır.
Today, the majority of the population living in cities is expected to increase with the continuation of urbanization trend in the near future. It is known that the cities of the future will be different from the cities of today. At this point, the importance of the researches about the cities increases. In this article, three recent urbanization approaches, Planetary Urbanization, Postcolonial Urbanization and Assemblage Urbanization will be discussed. The common feature of these three approaches, which have different theoretical thought bases with no delineating lines among them, is that they criticize the ongoing linearities, hierarchies and classifications of cities, urbanization and urbanity. Planetary and Postcolonial Urbanization question urban-rural dilemma and Global North-South or West-East divide respectively while Assemblage Urbanization examines past-potential, actual-virtual or social-practical. In the article, a general evaluation is carried out by taking criticisms towards these three urban approaches into consideration.

4.Area management plan draft of Kilistra ancient city
Tuba Bülbül Bahtiyar, Gülşen Dişli
doi: 10.14744/planlama.2020.60352  Pages 342 - 360
UNESCO, Dünya Doğal ve Kültürel Mirasının Korunmasına Dair Sözleşmeyi 1972 yılında kabul etmiş, Türkiye bahse konu Sözleşmeyi 1982 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla onaylamıştır. Günümüzde, Türkiye’nin Dünya Mirası Geçici Listesinde, özgünlük ve bütünlüklerini büyük oranda koruyan ve üstün evrensel değerlere sahip 83 adet eseri yer almakta böylece bu eserler, tüm insanlığın ortak malı olarak güvence altında olmaktadır. Dünya Miras adayları da UNESCO üyesi her ülkenin geçici listelerinden seçilmektedir. Bu araştırmada, örnek alan çalışması yöntemi kullanılmış, Konya kent merkezine ≈50 kilometre mesafede yer alan, Kapadokya benzeri bir yerleşim yeri özelliği sergileyen Kilistra Antik Kenti örneklem alanı için yönetim planı denemesi yapılmıştır. Böylece, alanın sürdürülebilir korunması, gelişmesi ve kalkınması amaçlanmıştır. Ayrıca alan, UNESCO Dünya Geçici Miras Listesine girme potansiyeli açısından değerlendirilmiştir. Yönetim planı denemesi kapsamında, alana dair detaylı eylem planları hazırlanmış, GZTF analizi yapılmış, öneri yönetim alanının sınırları, vizyon, hedef ve paydaşları belirlenmiştir. Geçici adaylık formatı kapsamında da alanın özgünlük ve bütünlük beyanı, üstün evrensel değer kriterleri ve benzer örnekler araştırılmıştır. Yönetim planı hazırlanması, geçici listeye girmek için bir zorunluluk olmasa da, bu araştırma ile Kilistra Antik kenti için geliştirilen öneri plan denemesi sayesinde bölgenin tanınırlığının ve sürdürülebilir korunurluğunun arttırılabileceği, ayrıca, sahip olduğu potansiyelleri ile de Geçici Listede değerlendirilebileceği düşünülmektedir.
UNESCO adopted the Convention Concerning the Protection of the World Cultural and Natural Heritage in 1972, and Turkey approved the mentioned Convention with the Cabinet Decision in 1982. Currently in Turkey there are 83 properties in World Heritage Tentative List which conserve their authenticity and integrity to a great extent with outstanding universal values, thus secured as the common property of mankind. World Heritage nominees are also selected among the World Heritage Tentative Lists of each member countries of UNESCO. In this research, case study approach has been adopted. and management plan trial has been done for Kilistra Ancient City case study area, which is ≈50 km distance to Konya city center, and exhibiting a settlement similar to Cappadocia. Thus, sustainable preservation, progress, and development of the area is aimed. In addition, it has been evaluated in terms of its potentials to be nominated for UNESCO World Heritage Tentative List. Within the context of management plan draft, detailed action plans have been prepared for the case study area, SWOT analyses have been done, borders of the suggested management area, its vision, objectives, and stakeholders have been determined. Authenticity and integrity statement, outstanding universal value decleration and comparison with the similar properties are also explained in tentative list nomination format. Although it is not compulsory to prepare a management plan for the nomination of a property in tentative list, thanks to the suggested plan draft developed for Kilistra Ancient City, it is thought that, its recognition and sustainable preservation might be increased, and with its potentials, the ancient city can be evaluated to be nominated for the Tentative List.

RESEARCH ARTICLE
5.Legal Interventions and Urban Transformation Practices for Areas Formed by Emigrations in Turkey
Senem Tezcan, Hayat Zengin Çelik
doi: 10.14744/planlama.2020.71677  Pages 361 - 373
Ülkemizde yaklaşık 70 yıllık bir zaman diliminde kırdan kentlere yönelen göçler ve fiziksel yansıması olan gecekondular pek çok kentsel müdahalenin konusunu oluşturmuşlardır. Gecekonduların kentsel müdahalelere konu alınmasındaki temel unsur ise, arazi ve yapılaşma ile ilgili konularda sahip oldukları yasal olmayan içerik olmuştur. Bu durum müdahaleleri yönlendiren yasalar için gerekçe yaratmakla birlikte, gecekonduların yayılımı engellenememiş ve popülist tutum ve yaklaşımlar nedeniyle bu oluşumlar Türkiye kentleşme pratiğinin temel dinamiği olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bir kısmı yerleşimlerdeki gecekonduları yıkmaya yönelik, bir kısmı yenilerinin yapılmasını önleyici nitelikte olan söz konusu yasal düzenlemeler, barınma hakkını kentte kendine özgü çözüm yöntemleri ile elde eden göçmenlerin giderek mülkiyet hakkına sahip olması için bir meşrulaştırıcı içerik yaratmıştır. 2000’li yıllardan sonra ise planlama yoluyla dönüşümün yerini yasal mevzuatları arkasına alan ve çoğunlukla göçle oluşmuş alanlarda büyük ölçekli projeleri içeren kentsel dönüşüm uygulamaları almaya başlamıştır. Bunlardan 5393 sayılı Belediye Kanunun 73. Maddesi ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun son dönemin iki önemli dönüşüm aracı haline gelmişlerdir. Çalışma bu noktada Türkiye’deki kentsel dönüşüm uygulamalarının alansal dağılımlarını Resmi Gazete ilanları üzerinden ortaya koymaya çalışmaktadır. Tamamlanma durumuna bakılmaksızın sadece ilan kararları üzerinden projelerin yıllara göre değişimini ve mekânsal büyüklüklerini ele almakta ve uygulamaların ülke genelindeki yaygınlık düzeyini haritalar aracılığıyla göstermeye çalışmaktadır.
Migrations from rural to cities and slums/slum areas as the reflection of migration have been subject to many urban intervetions in a period of aproximately 70 years in our country Slums subjected as main element of the urban intervetions because of their illegal content on land and houing issues. While this situation creates grounds for legal directing interventions, spread of slums has not prevented, due to populist attitudes and approaches existence of this formations maintained as the fundamental dynamics of urbanization practices of Turkey. Aformentioned legal regulations, some part in demolishing of slums in settlement areas and some part for preventing new slums, created a legitimizing content for immigrants who obtain housing rights with their own unique solution methods in the city.

After 2000s transformation through planning started to be replaced with urban transformation applications based on legal regulations involve large-scale projects mostly in areas created by migraion. Of these, Article 73 of Municipal Law no 5393, law no 6306 Regarding the Transformation of Areas Under the Risk of Disaster have become two important transformation tools of the last period. At this point this study tries to reveal over the spatial distribution of the urban transformation in Turkey through Turkey-Legal Gazette. In the same time discusses change of projects by years and their spatial size and tries to show the prevalence of the applications across the country through maps.

6.Expression of Arts-Driven Social Co-presences in the Beyoğlu’s Spatial Culture
Güzin Yeliz Kahya
doi: 10.14744/planlama.2020.60783  Pages 374 - 388
Kentlerde farklı sanat organizasyonlarının kesişen yer seçimleri dolayısıyla ortaya çıkan sanat mekânlarının oluşturduğu kümelenmeler, kentlerin sosyal canlılığı için önemli yerler olarak kabul edilmektedirler. Bu makale bu argümanı İstanbul Beyoğlu’nda sanat organizasyonlarının sanatsal etkinlikleri düzenlerken seçtikleri mekanlar üzerinden analiz eder. Bir taraftan sanat etkinliklerin yerlerini haritalarken, makalenin odağında hem etkinliklerin etkisinde, hem de bölgedeki yaya kullanımı etkisi altında ele alınması gereken Beyoğlu sokak ağı konfigürasyonu vardır. Metodolojik olarak, tespit edilen tüm sanat etkinlik mekânları bir sosyal bir-arada olma durumunun aktif yaratıcıları olarak ele alınırken, mekandaki yaya hareketi bu etkinlik meskenlerini ilişkilendirerek ağsal bir yapıya dönüştüren mekanizma olarak ele alınır. Makale Beyoğlu sokak ağının konfigürasyonunu analiz ederek, sokak ağının bölgedeki yaya akışına potansiyel etkisini ortaya çıkarmakta, bölgede yaya akışına dayalı ortaya çıkan mekânsal kullanımlara vurgu yapmaktadır. Bu yaklaşımla, makalede sanatsal etkinliklerin kentsel deneyiminde mekânsal süreçlerin sosyal olanı biçimlendirmedeki rolüne dair çıkarımlar yapılır.
The clusters of arts that are organically developed by the compatible location choices of art organizations are considered as such urban areas that social co-presences are generated. They are, thus significant catalysts for the enhancement of urban vitality. This paper examines this argument through exploring the location choices of art organizations in placing their art events in Beyoğlu, Istanbul. Along with the location pattern of art events, the focus of paper is the configurational attributes of Beyoğlu’s urban network through which the art events impact on and are impacted by pedestrian use of urban space. The method addresses the locations of art events as places of art-driven social co-presence, and the pedestrian movement as the force that holds the events in a networked structure. Analyzing Beyoğlu’s street network configurationally, the paper quantitatively presents the urban network’s potential effect on pedestrian movement, and highlights the modes of urban space uses that can be possibly emerged through the natural pedestrian movement in Beyoğlu. The approach reveals the aspects of spatial processes that would generate social effects in the urban experience of art events in Beyoğlu.

7.Zekeriyaköy Under Rental Impact: A Research on Plan, Investment and User Preferences at the Periphery
Elif Menteş, Evrim Töre
doi: 10.14744/planlama.2020.14622  Pages 389 - 403
Dönemin temel sektörü olması dolayısıyla tarım sektörüne bağlı olarak iktisat alanında ortaya çıkmış ve gelişmiş olan rant teorileri ve araştırmaları bugün kentsel planlama alanında önemli bir yere sahiptir. Bununla birlikte mevcut çalışmaların ağırlıkla kuramsal tartışmalardan ibaret olduğu ve konuyla ilgili durum çalışmalarının ye-terli düzeyde olmadığı gözlenmiştir. Bu makalede rant olgusu, rantı yaratan faktörler ve aktörler kentleşme baskısının çok yüksek olduğu İstanbul’da, üst gelir grubunun yerleşme için tercih ettiği çeper alanlardan biri olan Zekeriyaköy örneği üzerinden ele alınmıştır. Teorik çalışmaların altını çizdiği rant unsurlarından hareketle çalışmada kullanılmak üzere Alan için tanımlanan rant göstergeleri arasında; nüfus artışı, yerleşim alanının büyümesi, altyapının gelişimi, sokak sayısındaki artış, konut tipolojisi ve niteliklerinde değişiklik, arsa ve konut metrekare değerlerinde artış, ulaştırma altyapısının gelişimi yer almaktadır. Alan sakinleriyle yapılan anketler, kurum ve kuruluşların temsilcileriyle yapılan derinlemesine mülakatlar ve alanda yapı-lan analiz ve gözlemler çalışmanın başlıca kaynaklarını oluşturmuş-tur. Çalışma bulguları, 1980’lerin ortalarında yetmiş hanelik bir köy yerleşimi olan Zekeriyaköy’ün birkaç on yıl içinde yatayda ve kısmen düşeyde gelişerek büyüdüğüne ve bu büyümede rant olgusunun var-lığına dikkat çekmekte, merkezi ve yerel kamu aktörlerinin özellikle ulaşım ve konut alanlarındaki plan, proje ve yatırımları ile, planlarla önü açılan özel sektör yatırımlarına, özellikle de üst gelir grubunu hedefleyen lüks konut projelerine işaret etmektedir. Zekeriyaköy’de rant unsurunu ortaya çıkaran bir diğer olgu 1999 Marmara depreminin ardından İstanbul’un deprem riskli güney bölgelerinde yaşa-makta olan bir kesimin kuzeye, deprem güvenlikli alanlara doğru yer değiştirme eğilimleri olmuştur. Bu eğilim; alanda zaten 1990’lardan beri var olan konut geliştirme projeleri, alanın doğa ile iç içe yapısı, kent merkezine yakınlığı ve ulaşım proje ve yatırımları gibi etkenler-le birleştiğinde, özellikle üst gelir grubu için çekici bir unsur haline gelmiştir. Dolayısıyla, hedef kitleye bağlı olarak konut tiplerinde ve özelliklerinde ortaya çıkan değişiklik de sözü edilen rantın sebepleri arasındadır. Zekeriyaköy’deki değer artışları, alanın kent merkezine göre konumu bağlamında değerlendirildiğinde “farklılık rantı”na örnek gösterilebilirken, parsellerin yatırımcılarına toprakların bugünkü piyasa değerleri bağlamında artı-değer yaratması açısından “tekel rantı”nın niteliklerini sergilemektedir. Bununla birlikte söz konusu değer artışları, alan sakinlerinde, mülklerini satma ya da kiralama eğilimi yaratmamaktadır.
As the basic sector of the period, rent theories and research findings that have emerged in the field of economics have an important place in urban planning today. However, it has been observed that current studies consist mainly of theoretical de-bates and that there are insufficient case studies available. In this article, the phenomenon of rent, factors that create rent and the actors involved are discussed in the context of Zekeriyaköy, a peripheric area preferred by Istanbul’s upper income group where urbanization pressure is high. The indicators of rent used in this study are based on the rent elements emphasized by theoretical studies, including population growth, settlement area growth, infrastructure development, increase in the number of streets, changing housing typology and qualities, increase in land and residential square meter values and development of transportation infrastructure. Resident surveys, interviews with representatives of institutions and organizations, and analysis of observations in the field were the main sources. The findings indicate that Zekeriyaköy, originally a settlement of seventy households in the mid-1980s, has grown largely horizontally over a few decades, and the presence of a rent effect in this growth. The findings stress private sector investments, particularly luxury housing projects. Another phenomenon reveal-ing the rent element in Zekeriyaköy is the tendency to move to earthquake-safe areas in the north, following the 1999 Marmara earthquake. This trend has become an attractive element, especially for the upper income group, regarding the housing development projects, the nature of the area, its proximity to the city center and transportation projects and investments. Therefore, the change in housing types and properties relative to the target audience is among the reasons for the rent. When value increases in Zekeriyaköy are evaluated in the context of location, relative to the city center, an example of “difference rent” can be shown. The area demonstrates the characteristics of the “monopoly rent”, in creating surplus value for the investors of the parcels in the context of current market values. Those value increases have not appeared to create an intention to sell or rent property amongst the existing inhabitants of the neighborhood.

8.Development and Transformation Dynamics of İstanbul Basın Ekspres Route
Gülşen Pelin Olcay, Hilal Gözde Nurtekin
doi: 10.14744/planlama.2020.98853  Pages 404 - 420
1970’lerde Fordist üretimde yaşanan kriz sanayi sektörünün kentlerin dışına çıkmasına ve sanayi kentlerinin hizmet kentlerine dönüşmesine sebep olmuştur. Gelişmiş ülkelerde kentsel dönüşüm, sanayi sonrası gelişme aşamasının sorunlarını ve özellikle de Post-Fordist dönem dinamiklerinin yol açtığı sosyo-ekonomik ve mekansal çöküntüleri aşmaya yönelik geniş kapsamlı bir yeniden yapılandırma biçimi olarak görülmektedir. Kentlerin sürekli geliş-mesi sebebiyle kentin içindeki boşaltılmış sanayi alanlarının dönüştürülerek tekrar kullanılmaları kent için önemli bir hale gelmiştir. Sanayinin uzaklaştığı kentlerde yeni bir mekansal yapılanma başlamıştır. Üretim kentleri olmaları nedeniyle sanayinin kent mer-kezinde yer aldığı şehirlerde, boşalan sanayi yerleri, yeni kentsel mekan ihtiyaçları için yeniden kullanım gereksinimiyle dönüşmeye başlamışlardır. Eski sanayi yapıları ya da alanları, küreselleşmeye ayak uydurma çabasındaki kentlerin “potansiyel yeni fonksiyon alanları”dır. İstanbul Osmanlı döneminden beri sanayinin kurulduğu ve geliştiği bir merkez olmuştur. Ancak kent merkezinde kalan sanayi yarattığı pek çok sorun sebebiyle 1970’lerden beri desantralize olmakta, söz konusu sanayi alanları bir dönüşüm yaşamaktadır. 1970’lerden sonra İstanbul’un merkezinden ayrılan sanayinin geldiği bölgelerden birisi de ulaşım avantajları sebebiyle TEM ve E-5 yollarının çevresi olmuştur. 1980'lerde TEM ve E-5 otoyollarının arasındaki bağlantıyı sürdürmek için inşa edilen Basın Ekspresi Aksı bölgede hızlı arazi kullanımı değişikliklerine yol açmıştır. Bu çalışmanın amacı, İstanbul’daki önemli bir sanayi bölgesinde yer alan Basın Ekspres Aksı’nda sanayinin gelişim ve dönüşüm süreçlerini ve bu süreçlerin dinamiklerini araştırmak-tır. Çalışmada halihazır harita verileri kullanılarak Basın Ekspres Aksı’nda sanayinin 1980 öncesi, 1980–1990, 1990–2000, 2000–2010 yılları arası ve 2010 sonrası olmak üzere 5 dönemde gelişimi ve dönüşümü incelenmiş, birincil ve ikincil kaynaklardan elde edi-len bulgularla bu süreçlerin dinamikleri ortaya konmuştur. Araş-tırma bulgularına göre, bölgede 1970’lerde başlayan sanayileşme,1980’lerden sonra hızlanmıştır. Zamanla nüfus ve yapı yoğunluğu artan, kentin merkezinde kalan aksta ve çevresinde 2000’li yıl-larda sanayinin imar planları ile desantralizasyonu başlamış, bu bölgede çok sayıda konut, rezidans, ofis ve otel projesi hayata geçirilmiştir. Diğer yandan aksın doğusunda, Bağcılar İlçesi’nin bazı bölgelerinde kirletici olmayan sanayi faaliyetlerine izin verilmektedir. Dolayısıyla aksın yer aldığı bölge halen üretim talebinin ve üretim potansiyelinin devam ettiği bir bölgedir. Bu açıdan Basın Ekspres Aksı ve çevresi hem sanayi kenti hem sanayi sonrası kenti görünümüne sahiptir.
The crisis experienced in Fordist production in 1970s led to the moving of the industrial sector out of cities, thus causing the transformation of industrial cities into service-based cities. In developed countries, urban transformation is considered as a comprehensive form of restructuring to overcome the problems of post-industrial development as well as the socio-economic and spatial failures caused by the Post-Fordist period. Due to the fact that cities continuously develop, the transformation and the reuse of abandoned industrial areas has become critical for cities. New spatial structuring efforts began in cities where industry moved away. In cities where industry was located in the city center due to the city’s manufacturing-focused character, abandoned industrial areas began to transform due to the need for new urban areas. Former industrial areas are the “potential new functional areas” for cities that strive to keep pace with globalization. Since the Ottoman Empire, Istanbul has been a center where industrial facilities were established. However, industrial facilities in the city center have been decentralized since 1970s due to various issues, and these industrial areas have gone under transformation. Since 1970s, due to its advantageous transportation, the vicinity of TEM and E-5 highways was one of the popular destinations for industrial facilities that left the city center. The Basın Ekspres Route, built in 1980s to connect TEM and E-5, caused rapid land-use changes in the area. The purpose of this study is to investigate the development and transformation of industry along the Basın Ekspres Route and the dynamics behind these processes. The development and transformation of industry along the route was examined in 5 periods (namely before 1980, between 1980–1990, between 1990–2000, between 2000–2010 and after 2010) by us-ing base maps. In addition, the dynamics behind these processes were revealed with help of the findings collected from primary and secondary sources. According to the findings of the study, industrialization in the area began in 1970s and gained momentum after 1980s. Over time, the route remained in the center of the city, and the population in its vicinity increased; thus, in 2000s, the decentralization of industry in the area was initiated with various mas-ter plans and numerous residential, office and hotel projects were implemented in this region. On the other hand, the operation of non-polluting industrial activities are allowed in some areas of the Bağcılar District, which lies on the east of the route. Thus, both the demand and the potential for production still remain in the area. In this respect, the Basın Ekspres Route and its surroundings have the appearance of both an industrial and a post-industrial city.

9.The Roots of Land Arrangement in the Pre-Pottery Neolithic Age – The Akarçay Tepe Plaque C (Nizip Old City)
Şirin Gülcen Eren, E. Seda Arslan
doi: 10.14744/planlama.2020.98704  Pages 421 - 446
İlk insan yerleşme tipo-morfolojisini gösteren, Çanak Çömleksiz Neolitik (ÇÇN) Döneme ait Akarçay Tepe Plaka C (Nizip Plakası)’nin, mekana bilinçli bir müdahalenin varlığının ve artisanal bir ürünle arazi düzeninin kayıt altına alındığının ispatı olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda; bu makale, Plaka C’nin mekansal özelliklerini ortaya koyarak bugünki kentsel konumunu ve dönemsel yerleşme niteliğini, Plaka arazi düzeninin mevcut peyzajda ve kentsel dokuda kalan izleri üzerinden belirlemeyi amaçlamaktadır. Dönem yerleşmesinin arazi aplikasyon ilkelerini tespit etmek bir diğer amaçtır. Mülkiyet oluşturmaya yönelik arazi düzenlemesi ve arazi modeli şeklindeki kaydının ÇÇN Dönem’den bu yana süregelen bir insan davranışı ve mekanı şekillendirme ihtiyacı olduğunu betimlemek makalenin hedefidir. Makale ayrıca, yerleşme tasarım ilkeleri kentleşme kuramı kapsamında rasyonel bir ÇÇN Dönem yerleşme modeli geliştirmeyi hedeflemektedir. Plaka C’nin mekansal analizinden hareketle, plakanın izlerinin bir miras ve varlık olduğu ve izlerin korunmasının gerekliliği tartışılmıştır. Bu bağlamda, kentsel planlama ve kentsel arkeoloji disiplinlerinin rolü eleştirel bakış açısıyla değerlendirilmiştir. Araştırmada; multidisipliner bir inceleme yöntemi kullanılmıştır. Plaka C’nin arazi düzeninin en eski Nizip yerleşme planına sayısal olarak işlenmesi, sayısal yükseklik modelinin ve topografya haritalarının oluşturulması ve Plaka C arazi düzeninin mevcut arazi yapısı ve kadastral düzenle örtüştürülmesi yoluyla bir veri tabanı hazırlanmıştır. Plaka arazi düzeni, tasarımı ve ölçüleri mevcut kentsel doku ile karşılaştırılmıştır. Analizlerde; Nizip yerleşmesinin çeşitli dönemlerine ait halihazır haritaları, hava fotoğrafları, imar planları ve kadastral planları kullanılmıştır. Çalışma, literatür taraması ile desteklenmiştir. Arkeolojik bir buluntudan hareket edilerek belirlenen mekansal izler, 2018 yılında yapılan arazi çalışmasıyla yerinde kontrol edilmiştir.
As the representation of the initial typo-morphology of a human settlement, the Akarçay Tepe Plaque C (Nizip Plaque) belonging to the PrePottery Neolithic (PPN) Age is known to be the proof of the presence of a conscious intervention to space and that land arrangement was registered with an artisanal product. In this context, this article aims to determine the Plaque C’s location in today’s city and settlement characteristic at the time of production by presenting its spatial features through the traces of the Plaque layout remaining in the existing landscape and urban texture. The other aim is to determine land application principles of that settlement period. To present land arrangement having the intention of defining property and recording in the form of a land model as a human behavior and a need for restructuring space since the PPN Age is the objective of the article. The article also targets to develop a rational PPN period settlement model on the basis of settlement design principles and within the context of the theory of urbanization. Based on the spatial analysis of the Plaque C, it is discussed that the traces of the Plaque are a heritage and a possession the preservation of which is a need. In line with this, the role of the disciplines of urban planning and urban archaeology is evaluated with a critical point of view. A multidisciplinary method was used for the research. A database was prepared by digitally processing the Plaque C layout onto the oldest settlement plan of Nizip, forming its digital elevation model, and topographic maps and superimposing the Plaque C layout with the existing land and the cadastral layout. The Plaque layout, design and dimensions were compared to the current urban texture. The Nizip settlement base maps of different periods, aerial photographs, urban implementation plans and cadastral plans are used in the analysis. The study is supported by a literature survey. The spatial traces determined from an archaeological artefact were checked on site by a field study conducted in 2018.

10.A Comparative Analysis of Transboundary Heritages with World Heritage cross Time and Space
Seval Cömertler
doi: 10.14744/planlama.2020.54376  Pages 447 - 467
Sınırötesi miraslar Dünya Miras Listesi’nde (DML) birden çok dev-letin paydaş olduğu doğal, kültürel ya da karma nitelikli miras alanlarıdır. Dünya Mirasının (DM) uluslararası işbirliği ile korunmasını temel gaye edinen Dünya Miras Sözleşmesi'nin en net tezahür-lerinden biri olarak kabul edilen bu miraslar biyolojik ve kültürel çeşitliliğin korunmasında, devletlerarasındaki ilişkilerin ve ortak-lıkların geliştirilmesinde, çatışma çözümünde ve barışın tesisinde yanı sıra sürdürülebilir kalkınmada önemli bir role sahiptir. Bu çalışmanın amacı koruma ve planlamada özel bir boyut olan sınırötesi mirasların gelişimini zaman ve mekân kesitinde DM geneli ile karşılaştırmalı olarak incelemek ve bu sahada yapılacak yeni çalış-malar için öneriler geliştirmektir. Araştırma DML’ye girmiş bütün sınırötesi mirasları kapsamaktadır. Çalışmada, öncelikle kavramsal ve kuramsal altyapı sunulmuş ve önceki çalışmalar gözden geçirilmiştir. Ardından, sınırötesi miras alanları miras sayısı ve güvenliği, listelenme yılı, miras türü, paydaş devlet sayısı ve bölge değişken-lerine göre analiz edilmiştir. Değişkenlere ilişkin veriler Dünya Miras Merkezi’nden temin edilmiş olup, verilere betimleyici istatistik analiz teknikleri uygulanmıştır. Bulgular sınırötesi mirasların çok geniş bir çeşitlilik sunduğunu, ayrıca sınırötesi miras listesinin miras sayısı, türü ve paydaşlık ilişkileri bağlamında belirgin zamansal ve mekânsal farklılıklar içerdiğini ve bu durumun DML geneli ile kısmen örtüştüğünü kısmen de ayrıştığını ortaya koymuştur. Za-man kesitinde, sınırötesi miras listesinin 3 önemli dönüm noktası bulunmaktadır. Bu bağlamda, 1995 senesi miras sayısının düzenli ve ivmelenerek artmaya başladığı yıl, 2000 senesi türel dağılım oranlarının kültürel miraslar lehine değişmeye başladığı yıl, 2005 senesi ise konumlanış ve paydaşlık ilişkilerinin dönüşmeye başladığı yıldır. Fakat bu tarihler DM geneli için bir dönüm noktası değildir.
Mekân kesitinde ise hem DM genelinin hem de sınırötesi mirasların bölgelere dağılımında nicel ve türel dengesizlikler vardır. Bu dengesizlikte belirleyici bölge köklü bir planlama geleneğine ve koruma bilincine sahip Avrupa’dır. Zira DM’nin yarısı, sınırötesi mirasların yarıdan fazlası ve sınırötesi kültürel mirasların neredeyse tamamı Avrupa-Kuzey Amerika bölgesinde yer almaktadır. Ayrıca, sınırötesi miras sahibi devletlerin yarıdan fazlası Avrupa’dadır. Öte yandan, DML’de Türkiye’den hiç bir sınırötesi miras bulunmamaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’nin sınırötesi miras potansiyeli incelenmeli, Mimar Sinan eserlerinin sınırötesi kültürel miras varlığı olarak DML’ye eklenmesi yönünde çalışmalar gerçekleştirilmelidir.
Transboundary heritages are natural, cultural or mixed heritage sites in World Heritage List (WHL), where multiple states are stakeholders. Considered as one of the clearest manifestations of World Heritage Convention, which aims to protect World Heritage (WH) through international co-operation, these legacies have an important role in protection of biological and cultural diversity, in development of relations and cooperations between states, in conflict resolution and peace building, as well as in achieving sustainable development. This study aimed to ex-amine development of transboundary heritages in comparison with WH in time and space and to develop recommendations for new studies. Research covered all transboundary heritages sites. In the study, firstly conceptual and theoretical background was presented and previous studies were reviewed. Subsequently, transboundary heritages were analyzed in terms of number and type of heritage, number of stakeholder states and region variables. Data on variables were obtained from World Heritage Center and descriptive statistical analysis techniques were applied to data. Findings revealed that transboundary heritages offered a wide variety, and transboundary heritage list contained significant temporal and spatial differences in terms of number, type of heritage and stakeholder relations. This situation partially overlapped with WHL and partially dissociated. In time section, there were 3 important milestones. In this context, 1995 was year when number of heritages started to increase, 2000 was year when generic distribution rates began to change in favor of cultural heritages, and 2005 was year when positioning and stakeholder relations began to transform. But these dates were not a turning point for WHL. In spatial section, there were quantitative and generic imbalances in distribution of both WH and transboundary heritages. Determinative region in this imbalance was Europe, which had a long tradition of planning, and conservation awareness. Because half of WH, more than half of transboundary heritages and almost all of transboundary cultural heritages were located in Euro-North America region. Further, more than half of stakeholder states were in Europe. Whereas, there was not any transboundary heritages from Turkey. In this context, Turkey's potential should be investigated, and Mimar Sinan's works should be listed as transboundary cultural assets in WHL.

11.City and the Woman: “Opening” and “closing” to the Space as a Body practice
Selda Tunç Subaşi
doi: 10.14744/planlama.2020.05924  Pages 468 - 477
Bu çalışma, Rize merkez ilçede 2018 yılında tamamlanan üniversite öğrenci kültürü üzerine yürütülen etnografik çalışmanın bulgu-larına dayanmaktadır. Çalışmada, 35 kadın ve 22 erkek öğrenci ile derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Üniversite, kentin merkezinde olan fiziksel konumunun yanında ekonomik, sosyal ve kültürel olarak öğrencilerin varlığı ile yeniden şekillenmektedir. Kentin merkezindeki yerel eşraf ile farklı bir kültürel atmosfer-den kopup gelmiş öğrenci, farklı karşılaşma pratikleri ve hissiyatlar yaşamaktadır. Çalışmanın temel sorunsalı, kadın öğrencilerin kültürel hegemonya mücadelelerine kıyafetler üzerinden nasıl ek-lemlenmekte olduğu ve kentin ortak duyusunu hangi biçimlerde temsil ettikleri üzerinedir. Kadın öğrencilerin kampüs çevresinde etkileşerek giyim kuşam gündeliğini yeniden ürettikleri görülmektedir. Kadın öğrencilerin giyimi üzerinden gerçekleşen “ahlak” ve “biz” vurgusu ise bedendeki başörtüsü, ferace gibi sembollerle biçimlenerek eril bakışta kazanılan bir onay mekanizmasına dönüşmektedir. Böylelikle kent içindeki kamusal alanlarda kadın öğrencilerin hareketliliği artarken diğer yandan kontrol ve denetim süreçleri kadın bedenindeki çelişkileri görünür hale getirir. Kadın öğrenciler, bedenlerini örtünme pratikleri üzerinden “açık” ve “kapalı” olmak üzere ikiye ayırarak tanımlamaktadır. Bu çalışmada bedenin ikiye bölünmüş tanımlarının eril bakış ve mekandaki etkileşimlerle yeniden üretildiği ortaya çıkmıştır. Beden üzerindeki hegemonya mücadeleleri, kültürel yapılardan, bireyin moda ve tü-ketimle olan ilişkisine kadar genişleyen bir örüntüde değerlendirilmelidir. Ancak bu sayede, mekân ve beden arasındaki kesişimler daha da net bir görüntü sergileyebilir.
This study is based on the findings of an etnographic study, completed in 2018, on the university student culture in Rize central district. In-depth interviews were conducted with 35 female and 22 male students. The university is reshaped by the presence of students in economic, social and cultural terms as well as its physical location in the center of the city. The student, who has come from a different cultural atmosphere, experiences different en-counter practices and feelings with the local notables in the city center. The main problematic of the study is how female students are articulated to cultural hegemony struggles through clothing and in which ways they represent the common sense of the city. It is observed that female students interact with the campus and re-produce everyday rituals of clothing. The emphasis on “morality” and “us” realized through the clothing of female students shaped by headscarf and ferace is transformed into a mechanism of approval by masculine gaze. Thus, while the mobility of the female students increases in the public spaces of the city, control and surveillance mechanisms make the contradictions in the female body visible. Female students, referring to the headscarf, descibe their bodies by dividing them into categories such as “open” and “closed.” The study reveals that the definitions of the body as it is divided into two categories are reproduced through the interactions of masculine gaze and space. Struggles for hegemony over the body should be analyzed in a pattern ranging from cultural structures to the individual’s relationship to the fashion and consumption. It is only in this way that the intersections between space and body can be displayed more clearly.

12.A Methodological Research in Evaluation of “Walkability” of Tekirdag City Center
Hatice Meltem Gündoğdu, Elifnur Dinçer
doi: 10.14744/planlama.2020.50570  Pages 478 - 507
İnsanın, çevre ile bütünleşmesini sağlamak için kullandığı en büyük olanaklardan biri hareket yeteneğidir. Bu bağlamda yürünebilirlik kavramı önem kazanmaktadır. Yürünebilir çevreler oluşturmak; her türlü yaya, özellikle engelliler, yaşlılar, küçük çocuklu ebeveyn-ler gibi dezavantajlı gruplar için güvenli ve rahat ortam sağlanması, tüm yaşayanların kamusal yaşama katılabilmesi ve sağlıklı bir yaşam için önemlidir. Yürünebilir bir çevre için en başta yapılı çevrenin hangi unsurlarının insanları yürümeye teşvik ettiğini bilmek gereklidir. Yapılan bilimsel araştırmalarla temel ilke ve bulgularda yürünebilirliği etkileyen, birbirlerine yakın özellikte kriterler vurgulan-maktadır. Ancak halen belirlenen kriterlerin göreceli önemi ile ilgili tartışma devam etmektedir. Her şehir yaşayanları ve yaşam alanları ile farklı karakteristik özelliklere sahiptir. Yürünebilirlik üzerine yapılan her araştırma, sonuç bulgularıyla literatüre önemli katkı sağlayacaktır. Makale kapsamında yürünebilirliğe dair bir çalışma bulunmayan Tekirdağ kent merkezi için yürünebilirliği etkileyen faktörlerin ve var olan yaya hareketinin sistemli ve objektif bir şe-kilde hem matematiksel hem gözlemsel olarak değerlendirildiği bir yöntem önerisinde bulunulmaktadır. Çalışma, yaya yoğun alanların belirlenmesinde ve kentsel biçimlenme özelliklerinin yaya hareketi üzerindeki etkisinin anlaşılmasında mekan dizimi analiz yöntemi; yürünebilirliğe etki eden faktörlerin belirlenmesi ve değerlendirilmesine ilişkin gözlemsel analiz yöntemi; yaya hareket yoğunluğunun belirlenmesinde sayım yönteminin kullanıldığı deneysel bir araştırmadır. Sonuç bulgularıyla, yürünebilirliğe etki eden kriterler ortaya çıkartılarak, bu kriterlerin yaya hareketi oluşumundaki öne-mi ve kentsel biçimlenme özellikleri ile yaya hareketi arasındaki ilişki kanıtlanmıştır. Yaklaşımın, yürünebilirlik bazlı çalışmalarda mevcut ulaşım akslarının yürünebilirlik kapasitelerinin değerlendirilmesinde yönlendirici bir araç olarak kullanımı önerilmektedir.
One of the possibilities that people use to get integrated with environment is the ability of motion. In this regard, the term “walk-ability” gains importance. By creating walkable environments; it’s possible to provide pedestrians especially disadvantaged minorities - such as handicapped and elderly, parents with baby kids - with safer and comfortable environments; it’s also important for residents to have good life and to mix in public activities. It’s essential to know what environmental aspects tempt people to walk in order to form a walkable environment. Scientific re-searches with fundamental principals and findings suggest some closely related criteria that affect walkability. However the relative importance of those criteria are being argued. Each and every city has unique characteristics with its’ residents and spaces. Every research made, would make a remarkable contribution to its’ literature with conclusions and findings. Through this research, a method is being suggested which helps to determine the aspects that affect walkability in Tekirdag city center where there had no previously made research, and which helps to assess pedestrian movement systematically and objectively via mathematics and observations This is an experimental reasearch in which space syntax analysis method has been utilized to determine pedestrian dense areas and to understand how urban configuration affects pedestrian movement; observational analysis method has been utilized to determine and assess factors that affect walkability; counting method has been utilized to determine density of pedestrian movement. Through conclusional findings, criteria that affect walkability brought to forward and the relation between the importance of pedestrian movement and aspects of urban configuration and the pedestrian movement has been proven. This approach is advised to be utilized as a guidance in assessing walkability capacities of current transportation routes.

13.Evaluation of the Accessibility with Wheelchair in Scale of Building Group and Urban Scale: Eskisehir Odunpazari Urban Site and Kurşunlu Complex
Hasan Ünver, Orkun Alptekin
doi: 10.14744/planlama.2020.22590  Pages 508 - 521
Kentsel alanların ve yapıların ulaşılabilirliği, sadece engelli bireyler için değil, yaşlılar, çocuklar ve tüm bireyler için önemli bir yere sahiptir. Günümüzde, engelli bireylerin haklarını koruyan yasa ve mevzuatlar mevcut olmakla birlikte, bu mevzuatların uygulamaya geçirilmesinde eksiklikler görülmektedir. Bu çalışmada, aralarında engellilerin de bulunduğu, birçok yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği Eskişehir Odunpazarı Kentsel Sit Alanı ile Kurşunlu Kül-liyesi, tekerlekli sandalye kullanıcıları bağlamında, ulaşılabilirlik açısından incelenmektedir. Elde edilen veriler doğrultusunda, ulaşılabilirliğin sağlanamadığı durumlara yönelik çözüm ve öneriler sunulmaktadır.
The accessibility of urban areas and structures has an important place not only for the disabled people, but also for the elderly, children and all individuals. Today, although there are laws and regulations that protect the rights of people with disabilities, there are shortcomings in the implementation of these legislation. In this study, Eskisehir Odunpazarı Urban Site and Kursunlu Complex which are visited by many local and foreign tourists are examined in terms of accessibility in the context of wheelchair users. The obtained data is evaluated, then solutions and suggestions are provided for situations where accessibility cannot be achieved.

OTHERS
14.Thanks

Page 522
Abstract |Full Text PDF

LookUs & Online Makale